29 Nisan 2007 Pazar

KADIN CİNSELLİĞİNİN MERKEZİ: KLİTORİS

Klitoris kadın cinselliğinde orgazm oluşumunda merkezi öneme sahip bir yapıdır. Klitoris kelimesinin kökenini yunanca'da "küçük tepe" anlamına gelen kleitoris kelimesi oluşturur.

Kadın Dış Genital Bölgesinin Genel Yapısı

Çoğu kadın ve çoğu erkek, kadınların dış genital bölgelerinin yalnızca vajinadan ibaret olduğunu sanırlar. Gerçekte kadın dış genital bölgesinde iki ayrı anatomik yapı daha vardır: vulva ve klitoris

Vulvanın Yapısı

Kadının dışarıdan bakıldığında görülen genital bölgelerinin tümüne topluca vulva adı verilir. Vulva, kadın dış genital bölgelerine karşıdan bakıldığında üstte mons pubis, ("Venüs tepesi"; Venüs=aşk tanrısı), altta anüs ve yanlarda dış dudaklar tarafından sınırlanan bölgedir.

Kadın Anatomisi>>

Mons pubis, leğen kemiklerinin önde birleştiği bölgenin üzerinde bulunan yağ dokusu, cilt ve genital kıllardan oluşan kısımdır.

Dış dudaklar sağlı sollu olarak mons pubisten anüse doğru uzanırlar. İdrar deliği ve vajina girişinin etrafını sararlar ve bu yapılar da kıllarla kaplıdırlar.

İç dudaklar ise sağlı sollu dış dudakların iç kısımlarında yer alan, klitorisin üst kısmından vajina girişinin altına uzanan kıvrımlı yapılardır.

Bazı kadınlarda dış dudaklar iç dudaklardan daha büyük yapıda olup "dışarı taşabilirler".

Klitorisin yapısı

Klitoris hemen mons pubis altında yer alan bir yapıdır. Bu yapı üstte ve yanlarda iç dudaklarla çevrilidir ve hemen alt kısmında idrar deliği, idrar deliğinin altında ise vajina girişi bulunur.

Klitoris dıştan görünen bir baş (glans), ve vulvanın içine tümüyle gömülü şekilde yanlara doğru uzanan iki kolu olan gövde kısmından oluşur.

İç dudaklar parmaklarla hafifçe geriye ittirildiğinde klitorisin dıştan görünen kısmı daha bariz hale gelir.

Gövde kısmı dışarıdan görülmediğinden çoğu kişi klitorisi yalnızca düğme şeklinde basit bir yapı sanır. Ancak klitoris glans ve yanlara uzanan kollarıyla adeta bir "ters V" şeklinde bir yapıdır.

Klitorisin gövdesinde yer alan kollar içerisinde aynen penisteki gibi cinsel uyarılma esnasında içleri kanla dolarak sertleşen süngerimsi yapılar vardır.

* Klitoris embriyolojik olarak penisle aynı kökene sahiptir ve bu anlamda penisin kadındaki tam karşılığı olarak kabul edilebilir. Lakin klitorisin peniste olduğu gibi ejakulasyon ("boşalma") ve idrar yapma ile ilgisi yoktur.

* Klitoris damar ve sinirlerden oldukça zengin bir yapıdır. Ortalama büyüklükte bir klitoriste yaklaşık 8000 sinir lifi bulunur. Bu lif yoğunluğu peniste bulunanın yaklaşık iki katıdır ve vücudun başka hiçbir bölgesinde bu kadar yoğun sinir lifi yoktur.

* Klitoris büyüklüğü kadından kadına çok önemli değişiklikler gösterebilir. Baş ve gövde toplam uzunluğu ortalama 3 santimetre olmakla beraber 7 santimetreye kadar varan uzunlukta olabilir. Klitorisin baş kısmının büyüklüğü de oldukça değişkendir ve 3-8 milimetre arasında olabilir. Klitoris büyüklüğü ile orgazmın nitelikleri arasında herhangi bir ilişki saptanabilmiş değildir.

* Klitorisin büyüklüğü kan testosteron ("erkeklik hormonu") seviyeleriyle ilişkilidir. Östrojen seviyesiyle klitoris büyüklüğü arasında bir ilgi olmaması nedeniyle menopoz sonrası kan östrojen seviyeleri düştüğünde genital bölgenin diğer kısımlarında atrofi (gerileme) olurken bu yapının büyüklüğü değişmez. Gebelik döneminde klitoris mekanik ve damarsal değişikliklere bağlı olarak kalıcı bir büyüme gösterebilir.

* Klitoris uyarıldığında hem baş hem de gövde içi kan dolarak sertleşen bir yapıdır. Bu, erkekteki ereksiyonun (sertleşmenin) tam karşılığıdır. Tam uyarılmış bir klitorisin baş kısmı iki katı kadar büyüyebilir. Büyüyen baş kısmı dışarıdan daha bariz görülebilir hale gelir.

* Klitorisin bilinen en önemli işlevi kadının orgazm olmasını sağlamaktır. Gebe kalabilmeyle, idrar yapma işleviyle, adet kanamasıyla bilinen hiçbir ilgisi yoktur. Klitorisin tam olarak kanıtlanmamış diğer bir işlevi de cinsel ilişkide sertleştiğinde idrar deliğini kapatmak ve bakterilerin mesaneye girişini engellemektir. Muhtemelen kolların şişerek sertleşmesi de vajina kanalının nispeten gerilmesini sağlayarak penisin girmesini kolaylaştırır.

Cinsel ilişkide klitorisin işlevleri ve orgazmdaki rolü

Sigmund Freud "vajinal yoldan" yani cinsel ilişkiyle orgazm olamayan kadınların infantil ("çocuksu") olduklarını ima etmiştir. Yani Freud'a göre yetişkin kadın "vajinal orgazm" olamıyorsa, bunun nedeni o kadının çocukluğun belli bir gelişim döneminde "takılmış" olmasıdır. Bu teori günümüzde ve özellikle de Masters ve Johnson'un 60'lı yıllarda cinsellik alanındaki kapsamlı çalışmalarında ortaya çıkan bilgilerle geçerliliğini yitirmiştir.

Kadında orgazm çok uzun zamandan beri klasik olarak vajinal orgazm ve klitoral orgazm olarak ikiye ayrılmaktadır. Bu tanımlamada klitoral orgazmdan kasıt klitoris uyarısıyla oluşan orgazm (örnek: mastürbasyon), vajinal orgazm ise direkt vajina uyarısıyla (örnek: cinsel ilişki) oluşan orgazmdır.

Gerçekte, cinsel ilişkide oluşan "vajinal orgazm" kadınların büyük çoğunluğunda yine klitorisin uyarılmasıyla oluşur.

Cinsel ilişkide kadında orgazm, penisin direkt klitorise ritmik olarak temas etmesi, erkeğin pubis kemiğinin klitorise ritmik olarak temas etmesi ve yine penisin hareketleriyle ritmik olarak hareket eden iç dudakların klitorisi uyarmasıyla oluşur. Hiç bir klitoris uyarısı olmadan "saf vajinal orgazm" oluşması mümkün olmakla beraber olağan değildir.

Klitorisin kadında penisin tam karşılığı olduğu ve erkekte orgazm olma mekanizmasının penis başının direkt veya dolaylı yoldan uyarısı olduğu gerçeğini göz önünde bulundurursak yukarıdaki bilgi daha anlaşılır hale gelir. Erkekte penis başı uyarısı olmadan orgazm ne kadar mümkünse, kadında da klitoris uyarısı olmadan yalnızca vajina uyarısıyla orgazm oluşması da ancak o kadar mümkündür.

"Vajinal orgazmın" çoğu kadın için yanlızca belli ilişki pozisyonlarında gerçekleşmesi ve bazı pozisyonlarda kadının "uyarılmadığını" ifade etmesi o pozisyonda klitorisin mekanik olarak daha az uyarılmasıyla ilgilidir.

Klitoris ile penis eşdeğer olmalarına karşın aralarında önemli bir fark daha bulunur: Penis serbest bir yapı olmasına karşın klitoris etraf dokulara sıkı sıkıya tutunan hareketsiz bir yapıdır. Bu bir dezavantaj gibi görünmesine karşın, ilişkide penisin ritmik hareketlerine bağlı olarak iç dudakların pasif olarak hareket etmesi, etraf dokuya sıkıca tutunmuş olan klitorisin bu hareketlerle daha yoğun olarak uyarılmasına önemli katkılarda bulunur.

Ek Bilgi: "Kadın Sünneti", Klitorise Uygulanan Cerrahi Girişimler ve Klitoris Takıları

Kadın Sünneti

Klitoris binlerce yıldır insanoğlunun ilgisini çekmiş ve bazı din, töre ve geleneklerin ve çeşitli inanışların hedefi olmuştur ve halen hedef olmaya devam etmektedir. Buna bağlı olarak bazı ilkel ve gelişmiş toplumlarda halen klitoris "kadın sünneti" adı altında çeşitli cerrahi müdahalelere tabi tutulmaktadır. Bu müdahaleler kadının cinsel yaşamını derinden etkilemektedir.

Bu cerrahi müdahalelerden en vahşi olanı klitorisin tümüyle çıkarılması ve dış dudakların birbirine dikilmesinden ibaret olanıdır. Firavun veya Peygamber Sünneti adı verilen bu müdahale sonunda kadın genital bölgesinde yalnızca adet kanaması ve idrar çıkışı için ufak bir delik kalır.

Yukarıda bahsedilen "kadın sünnetinin" daha hafif şekilleri de mevcuttur ve bazı toplumlarda halen yaygın olarak uygulanmaktadır. Bu müdahalelerde de klitorisin ya baş kısmı tümüyle veya kısmen kesilip atılmakta, veya baş kısmının çevresini saran "sünnet derisi" (bu yapı kadınlarda iç dudaklara karşılık gelir) kesilir.

Klitorise Uygulanan Cerrahi Girişimler

Klitoris cerrahisi hormonal nedenlere bağlı olarak büyümüş olan klitorisin (erkeklik hormonunun aşırı salgılanmasıyla seyreden bazı doğumsal hastalıklarda klitoris adeta bir erişkin penisi büyüklüğüne ulaşabilir!) kısmen kesilerek ufaltılması şeklinde uygulanan bir müdahaledir.

Orgazm olamama şikayeti nedeniyle başvuran kadınlarda bazı doktorlar klitorisi dışarıdan saran derinin kısaltılması yani "klitorisin soyulması" şeklinde bir operasyon önermektedirler. Burada amaç klitorisin cinsel ilişki esnasında penisle direkt temasının sağlanmaya çalışılmasıdır. Orgazm oluşumunda klitoris üzerinedeki derinin ilişki esnasında klitorisi direkt uyarmasının önemi göz önüne alındığında bu operasyonun yalnızca çok dikkatli bir değerlendirme sonrasında yapılması gerektiği anlaşılabilir.

Klitoris Takıları

Günümüzün modası olan ve buruna, göbek deliğine ve diğer bölgelere süs amacıyla takılan takıların klitorise takılmasına gelişmiş ülkelerde rastlanabilmektedir.

KADININ ANATOMİK YAPISI

Kadın üreme organları (genital organlar) dışta yer alanlar ve içte yer alanlar olmak üzere ikiye ayrılır. İç genital organlar kadın iskeletinde bacakların hemen üzerinde yer alan leğen kemikleri ve bel kemiği tarafından oluşturulan kemik çatının (latince pelvis) içinde koruma altına alınmışlardır.

Üstteki resimde kadın genital organları önden bakışta şematik olarak görülmektedir.

Kemik Çatı

Kadın doğası gebe kalmaya, rahim içinde gelişmekte olan bebeği büyütmeye ve nihayet olgunlaşmış bebeği dünyaya getirmeye göre düzenlenmiştir. Bu görevleri yerine getirmek amacına yönelik olarak kadının kemik çatısı erkeğin kemik çatısına göre belirgin farklılıklar gösterir:

Yukarıdaki resimde solda alt alta yer alan iki resimde erkeğin kemik çatısı üstten ve önden bakışta, sağda alt alta yer alan iki resimde ise kadının kemik çatısı üstten ve önden bakışta görülmektedir. Dikkatlice bakıldığında erkeğin üstten bakışta kemik çatı açıklığının kalp şeklinde, kadının kemik çatı açıklığının ise yuvarlak olduğu görülebilir. Bu farklılık erkeğin leğen kemiklerinin yapısının daha çok ağır yük taşımaya yönelik, kadının leğen kemiklerinin yapısının ise bebeğin başının doğum esnasında leğen kemikleri tarafından oluşturulan doğum kanalına girmesine yönelik yapılanmasından kaynaklanmaktadır.

Yine benzer bir şekilde önden bakışta erkeğin leğen kemikleri alt açısı dar, kadının leğen kemikleri alt açısı bebeğin doğum kanalından dışarıya rahatça çıkabilmesine olanak tanımak için geniş açılı olarak yapılandırılmıştır.

Kadının kemik yapısının üzerinde yer alan kaslar ve bağlar bebeğin doğum kanalından geçerek dış dünyaya çıkma sürecinde ona mümkün olan en geniş alanı sağlamak amacına yönelik olarak gevşemeye elverişli olarak yapılandırılmışlardır. Erkeklerin leğen kemikleri daha çok yük taşımaya elverişli olacak şekilde biçimlendirildiğinden kaslar ve bağlar çok fazla gevşeme göstermezler. Kadınlarda bel ağrısının erkeklere göre daha sık görülmesinin en muhtemel nedeni budur.

Dış Genital Organlar

Kadın dış genital organları vücudu örten cilt tabakasının bir devamıdır ve kadın iç genital organlarına giriş kapısını, bebeğin doğduğu "doğum kanalından" çıkış kapısını oluştururlar. Dış genital organlara topluca vulva adı verilir.

Resim: dış genital organların karşıdan bakıldığında görüntüsü

Kadın dış genital bölgesinin genel yapısı

Vulva, kadın dış genital bölgelerine karşıdan bakıldığında üstte "çatıyı" oluşturan leğen kemiklerinin birbiriyle orta hatta birleştiği bölgenin oluşturduğu kabarıklık olan pubis tepesi, altta anüs ve yanlarda büyük (dış) dudaklar adı verilen yapılarca sınırlanan bölgedir.

Pubis tepesi cilt ve altında yağ dokusu içerir, üzeri genital kıllarla kaplıdır. Pubis tepesinin hemen altında klitoris bulunur. Dış genital organların bir tabaka altında kadının doğum yapmasında, idrar ve dışkı çıkışı gibi işlevleri istemli olarak yürütmesinde önemli yeri olan kaslar bulunur. Bu kaslara topluca pelvis tabanı kasları adı verilir.

Dış (büyük) dudaklar

Dölyolu (vajina) girişini sağlı sollu örten cilt kıvrımlarının dışta yer alanlarıdır. Dış dudaklar önde genital kılların olduğu pubis tepesinde, arkada ise anüsün hemen üstünde birleşirler. Üzerleri genital kıllarla kaplıdır ve cilt altında yağdokusu içerirler.

İç (küçük) dudaklar

Sağlı sollu dış dudakların iç yüzlerinde yer alan, klitorisin üst kısmından vajina girişinin altına uzanan kıvrımlı yapılardır. İdrar deliği ve vajina girişinin etrafını sararlar. İç dudaklar normal şartlarda bacaklar kapalıyken görünmezken bazı kadınlarda dış dudaklardan daha geniş olduklarından dışarı taşabilirler. Kılla kaplı değildirler ve ciltaltı yağdokusu içermezler.

Vajina girişi

İç dudakların devamında yer alan ve kızlık zarına kadar devam eden 1-2 santimetrelik bir kısımdır. Kızlık zarı yırtıldıktan sonra vajinayla birleşir.

Kızlık zarı

Latince'de hymen ("himen" okunur) olarak adlandırılan bu yapı, ince olmasına karşın nispeten esnektir ve ortasında bir veya daha fazla sayıda delik içerir. Her kadında farklı yapıya sahip olmasına karşın, genellikle ilk ilişki esnasında hafif bir kanamayla yırtılır ve böylece vajina girişiyle vajinanın birleşmesini sağlar.

Kızlık zarının kadın genital organlarını enfeksiyondan koruduğu söylense de, ortasında adet kanamasının akmasını sağlayacak deliği veya delikleri olan bu yapının bakterilerin geçişini nasıl engellediği açıklanamadığından, bu işlevi tartışmalıdır.

Klitoris

Erkekteki penis başının kadındaki karşılığıdır. Klitoris hemen pubis tepesi altında yer alan bir yapıdır ve üstte ve yanlarda iç dudaklarla çevrilidir. Klitorisin hemen alt kısmında idrar deliği, idrar deliğinin altında ise vajina girişi bulunur.

Klitorisin dıştan görünen düğme şeklindeki parçasının yanında vulvanın içine tümüyle gömülü şekilde yanlara doğru uzanan iki kolu vardır ve bu haliyle klitoris gerçekte Y şeklinde bir yapıdır.

Klitoris cinsel ilişki esnasında aynen erkeğin penisi gibi sertleşebilme özelliğine sahiptir. Kan damarlarından oldukça zengin bu yapı kadın orgazmında önemli görevler üstlenir.

İdrar Deliği (uretra ağzı)

Klitorisin hemen altında, iç dudakların önde birleştiği yerde bulunan ve idrarın dışarı boşaltılmasını sağlayan idrar deliği aşağıda anlatılacak olan uretra adlı yapının son kısmını oluşturur.

Perine

Perine dış dudakların arkada birleştiği yerle anüs arasında yer alan bölgedir. Ciltle kaplı olan bölge ciltaltında idrar ve dışkı işlevlerinin kontrolünü sağlayan kasları barındırır. Bu kaslar doğum eylemi esnasında mümkün olduğunca gevşeyerek bebeğin başının doğmasına izin verirler.

Doğum eyleminin son aşamasına gelindiğinde bebeğin doğumunu kolaylaştırmak amacıyla perineye yapılan kesiye epizyotomi (doğum kesisi) adı verilir. Bu kesinin amacı bebek doğarken bu bölgenin yırtılmasını ve altta bulunan perine kaslarının zarar görmesini engellemektir.

Vulvada bulunan salgı bezleri

Dış genital bölgenin kurumasını önlemek ve cinsel ilişkide gerekli kayganlaşmayı sağlamak işlevini yürüten birkaç adet salgı bezi vardır. Bunlar arasında en önemlileri idrar çıkış deliğinin yanlarında yer alan Skene bezleri ve vajina girişinin yakınında sağlı sollu yer alan Bartholin ("bartolin" okunur) bezleridir.

Makat (anüs)

Makat kalın bağırsağın son kısmıdır ve depolanan dışkının dışa atılmasını sağlar.

Bu yapının vajinaya ne kadar yakın olduğuna dikkat edin. Bu anatomik yakınlık nedeniyle kalın bağırsaktan dışkılama esnasında gelen bakteriler vajinayla yakın temasta olurlar ve enfeksiyon tehlikesi oluştururlar.

Kadınların tuvalet sonrası temizlikte dikkat etmeleri gereken çok önemli bir kural vardır:

Temizlik arkadan öne (anüsten vajinaya) doğru değil, önden arkaya doğru yapılmalıdır. Zira arkadan öne temizlik kalın bağırsak bakterilerinin vajinaya ve buradan da uretra ağzına bulaşmasına ve bu bölgelerde sık sık enfeksiyonlar yaşanmasına neden olabilir.

Kızınıza tuvalet eğitimi verirken de bu kuralı öğretmeyi ihmal etmeyin.

İç genital organlar

İç genital organlar penisi içine kabul eden vajinayla başlar, rahim içine giriş kapısı olan ve aynı zamanda sperm için bir depo görevi üstlenen rahimağzıyla , bebeğin büyüyerek geliştiği ve gebe olunmayan dönemlerde adet kanamasının oluştuğu rahim ile devam eder, buradan sağlı sollu rahimin her iki yanında boynuz gibi yer alan Fallop tüplerine uzanır ve her bir Fallop tüpü, uçlarında bulunan saçaklarıyla yumurtalıklarla yakın temas eder.

Vajina

Vajina, vajina girişiyle başlayan ve uç kısmında rahimağzının yer aldığı boru şeklinde ve yaklaşık 10 santimetre uzunluğunda bir yapıdır. Vajina girişinde bulunan salgı bezleri ilişki esnasında vajina girişi ve vajinanın kayganlaşmasını sağlar.

Normalde ön-arka duvarları birbiri üzerine katlanmış olarak duran bu yapı, doğum eyleminde doğum kanalının yumuşak kısmının yapısında yer alır ve bebeğin başının geçmesine müsaade edecek kadar esner.

Uretra

İdrarın depolandığı mesanenin devamında yer alan bu boru şeklindeki yapı idrar boşaltım sisteminin son basamağını teşkil eder.

Uretra kadında erkekten çok daha kısadır. Bu kısalık ve genital sistemin vajina ve anüse yakınlığı, kadınlarda idrar yolu enfeksiyonlarının daha sık yaşanmasına neden olur. Yine ilk cinsel deneyimlerini yaşayan kadınlarda ilişkinin verdiği "tahriş", ilişki sonrasında sık idrara çıkma, idrarı zor yapma, idrarı boşaltamamış olma hissinin yaşanmasına neden olabilir.

Rahimağzı

Rahimağzı spermler için rahim içine giriş ve doğumda bebek için rahimden çıkış kapısıdır. Vajinanın devamında yer alır. Rahimağzı kanalında yer alan salgı bezleri gebeliğe elverişli günlerde spermlerin geçişini kolaylaştıran, gebeliğe elverişli olmayan günlerde bu geçişi zorlaştıran salgılar üretir. Rahimağzı salgıları ayrıca vajinadan rahim içine bakterilerin girişini engeller.

Normal şartlarda sert bir koni biçiminde ve birkaç milimetre açıklığında olan bu yapı doğum eylemi esnasında yumuşar, incelir (bu incelmeye "silinme" denir) ve yaklaşık 10 santimetre açılarak bebeğin çıkmasına izin verir.

Rahim

Rahim (uterus), ucunda rahimağzı bulunan, yanlarda da boynuz şeklinde Fallop tüpleri yer alan, kasılma yeteneği güçlü kaslardan oluşan armut şeklinde bir yapıdır. Rahim içindeki boşlukta rahim iç tabakası (endometrium) yer alır.

Rahim gebe olunmayan dönemde mandalina büyüklüğünde sert bir yapıdır ve ağırlığı yaklaşık 60 gramdır. Gebelikte rahim yaklaşık 3 kilogramlık bir bebeği içinde taşıyacak şekilde büyür ve doğum eylemi başladığında güçlü kaslarının kasılmasıyla, rahimağzının da gevşeyerek açılmasıyla bebeğin doğması sağlanır.

Rahimin bilinen tek işlevi doğmamış bebeğin gelişmesini sağlayacak ortamı oluşturmak, bebeği dıştan gelebilecek darbelerden korumak (bu işlevi amniyos sıvısıyla elele yürütür) ve doğum eyleminde kasılarak bebeği dış dünyaya çıkarmak için anne adayının ıkınmalarıyla birlikte gerekli itici gücü oluşturmaktır. Menopoza giren bir kadında rahimin görevi de tamamlanmıştır ve boyutları giderek ufalır.

Rahim boşluğu ve rahim iç tabakası (endometrium)

Rahimin içinde yer alan boşluk rahim iç tabakasıyla kaplanmış durumdadır. Döllenmiş yumurta hücresi Fallop tüplerinden geçerek endometriuma ulaştığında burada en "verimli" bulduğu bölgeye yerleşir ve çoğalmaya ve gelişmeye başlar.

Rahim iç tabakası her adet döngüsünde yenilenir ve gebelik oluştuğunda embriyo rahim boşluğunda gelişimini sürdürür. Gebelik gerçekleşmediğinde bu tabaka yeniden oluşturulmak üzere rahimağzı yoluyla vajinaya, buradan da dış ortama atılır. Kanamayla beraber olan bu sürece adet kanaması adı verilir.

Hücresel farklılıklar

Rahim iç tabakası, rahimağzı kanalı ve vajina yakın komşulukta olmalarına rağmen mikroskopik özellikleri belirgin olarak birbirinden farklı yapılardır.

Rahim iç tabakası ve rahimağzı kanalı hücreleri daha çok salgı yapıcı özellikler taşırlarken, vajina hücreleri daha çok sağlamlık ve travmalara dayanıklılık açısından gelişmiş ve çok katlı yapıya sahip hücrele

ERKEK OLMAK ;,

ERKEK OLMAK;

Hayatına bir sürü kadın girmesi değildir. Önemli olan; kaç kadını
gerçekten sevdiği ve onlara ne kadar dürüst olabildiğidir...


ERKEK OLMAK;

Geniş omuzlara sahip olmak değildir. Önemli olan; kaç kadına o omuzlara
yaslanacak kadar güven verdiğidir...


ERKEK OLMAK;

Kalın bir sese sahip olmak değil. Önemli olan; nazik ve duygulu
cümleler kurabilmektir.

ERKEK OLMAK;

Romantik bir ortamda güzel sözler fısıldamak değildir. Önemli olan; her
sözünün kalbinden gelmesidir.

ERKEK OLMAK;

Vurdu mu oturtmak değildir. Önemli olan dokunuşundaki yumuşaklıktır.


ERKEK OLMAK;

Büyük ve ağır eşyaları kolay kaldırmak değildir. Önemli olan; hayatın
yükünü cesurca taşıyabilmektir...


ERKEK OLMAK;

Kıllı bir vücuda sahip olmak değildir. Önemli olan; o vücutta nasıl
bir kalp taşıdığıdır.....


ERKEK OLMAK;

Yatakta iyi olmak değildir. Önemli olan; sevilmenin sevişmeden öte bir
şey olduğunu bilmektir...

12 Nisan 2007 Perşembe

Manava uğrayın!

Sağlıklı bir yaşam için tüketilmesi ve sofralardan eksik edilmemesi gereken sebze ve meyvelerden yapılan cilt maskelerinin ciltleri koruduğu belirtildi.

Güzellik uzmanları, sebze ve meyve karışımlarından oluşturdukları cilt maskelerinin cildi yenilediğini ve cilde hayat verdiğini ifade ediyor. İşte uzmanlardan birkaç maske tarifi:

Ballı maske: Civan perçemi çiçeği, saf suda 10 dakika kaynatıldıktan sonra sıkılarak süzülür. Bir fincan su soğutulur. Elde edilen posa ezildikten sonra, yarım fincan limon suyu, bir çorba kaşığı zeytinyağı, bir tatlı kaşığı bal ve çırpılmış yumurta sarısı ile karıştırılır. Hazırlanan karışıma soğuk civan perçemi suyu ilave edilir. Maske kıvamına gelinceye kadar yulaf unu eklenir. Bu maske yüzdeki çöküntü ve kırışıklıkların giderilmesini sağlar, bir hafta boyunca uygulanmalıdır. Yüzde bir saat kalması gereklidir.



Parlaklığın sırrı bezelye maskesi: İki su bardağı taze bezelye ezildikten sonra üzüm pekmezi ile karıştırılır. Yumurta akı ve yarım fincan ay çiçek yağı ilave edilir. Bir miktar un konularak maske kıvamına gelinceye kadar karıştırılır. Ten dokusu üzerinde parlaklık sağlar, gece yatmadan uygulanmalıdır. Sabah cilt temizlenir.

Kuru ciltlere çilek maskesi: Bir avuç taze çilek ezilip, yulaf unu ile karıştırılır. Bir adet yumurta sarısı ile iki çorba kaşığı yoğurt çırpılır, krem kıvamına getirilir. Kuru ciltler için besleyici olan bu maske 20 dakika ciltte kaldıktan sonra ılık su ile yıkanır. Çilek maskesi özellikle göz altlarındaki kırışıklıkların azalmasında önemli rol oynar.

Patlıcan ve sarımsak lapası maskesi: Dilimlenmiş yarım patlıcan iki bardak suda kaynatılır. Hazırlanan karışıma bir diş sarımsak eklenerek lapa haline getirilir. Buna kaymak katılarak krem haline getirilir. Bu karışım iki ay boyunca her gün tekrarlanmalıdır. Tendeki mikropları arındırmada ve yüze canlı bir görünüm kazandırmada etkindir.

Salatalık maskesi: İki tutam çuha çiçeği kurutulur, dövülüp toz haline getirilir. Kabukları soyulmuş yarım salatalık, bir fincan pirinç unu, çuha çiçeği tozu ile birlikte 10 dakika ateşte pişirilir. Elde edilen karışım bulamaç haline getirilir. Hazırlanan bulamaca yarım fincan elma suyu, bir çorba kaşığı saf zeytinyağı ilave edilerek krem haline getirilir. Yüz ve boyuna uygulanan bu maske, cildin canlı ve sağlıklı görünmesini sağlar. Yüzde yarım saat beklettikten sonra ılık su ile yıkanır ve gül suyu sürülür.

Sivilceler için iki avuç buğday: İki avuç buğday, iki bardak suda ezilir. İki yumurta sarısı ve bir çorba kaşığı badem yağı konulur. Yüze sürülür ve kurumaya başlayınca yıkanır. Ardından gülsuyu sürülür. Kızıl lekelerin ve sivilcilerin giderilmesini sağlar. Sabah ve akşam olmak üzere günde iki defa uygulanır. Bu maske şampuan olarak da kullanılabilir, saçların parlamasını sağlar.

11 Nisan 2007 Çarşamba

VAJEN ESTETİĞİ - VAJİNA DARALTMA

vajen vajina
Vajina daraltma ya da vajen estetik ameliyatı, yaş veya doğumlara bağlı olarak vajinanın gevşemesi sonucu oluşan estetik görünümü düzeltmeye ve cinsel ilişki hazzını artırmaya yönelik cerrahi bir uygulamadır. Gevşeme yapısal olarak veya normal doğum sonrası oluşan travma sonucunda kadında alt genital bölgede bulunan kas ve yumuşak dokuların gevşeyip genişlemesi ve sarkmasıdır. Vajina kaslarının gevşemesi, cinsel ilişki sırasında önemli bir sorun haline gelebilir. Özellikle ilk doğumdan sonra düzgün onarılmayan vajen içi yırtıklar, ilişkiden duyulan hazzı engelleyebilir. Bunun sonucunda kadın özgüvenini kaybedip cinsel yaşamdan soğuyabilir. Vajen daraltma operasyonu sayesinde kadının cinsel ilişkiden yeniden haz almaya başlaması sağlanabilir. Ayrıca operasyon sonrası yaş ilerlemesi ile birlikte ortaya çıkabilen idrar kaçırma durumu da düzelebilir.

Vaginal gevşeme ile birlikte vajen kaslarının normal gerginlik ve dirençleri azalır, vajinayı kontrol ve destek fonksiyonları bozulur. Sonuç olarak vajina gevşer, iç, dış genişliği artar ve vajen daraltma
cinsel haz azalır. Duvarlardaki gevşeme aynı zamanda cinsel partner olan erkeğin duyacağı cinsel hazzı da azaltacaktır. Vajen daraltma operasyonunda cerrahi olarak vajinal kanal daraltılmakta ve gevşemiş olan kas yapıları düzeltilmektedir. Ameliyat lokal veya genel anestezi altında yapılabilir. Hasta 1-2 gün içinde normal yaşantısına dönebilir. Ameliyat sonrası bir süre adet kanamasından biraz daha az aralıklı kanamalar olabilir. Cinsel yaşantı ise 4-6 hafta sonra başlayabilir. Ameliyatta eriyen dikişler kullanıldığından dikiş alma problemi yoktur. İyileşme bir haftada tamamlanır. Ancak ameliyat sonrası temizlik çok önemlidir. Doktorunuzun önereceği pansuman solüsyonu ile her tuvaletten sonra önden arkaya doğru temizlik yapmanız gerekir.

Kaynak : www.estetiks.com

KARIN GERME - ESTETİĞİ

Doğumdan sonra ya da aşırı kilo vermeden sonra karın derisinin eski haline dönememesi sonucunda karın derisinde sarkmalar oluşabilir. Estetik karın ameliyatında, orta ve alt karın derisi, yağ dokusu ile birlikte fazla veya sarkmış olan kısmı çıkarılır, aynı ameliyatta karın kasları gevşemiş veya yana doğru araları açılmışsa, dikişler konarak gerginleştirilir. Genellikle göbek hizasının altnıda kalan deri tamamen çıkartılır, üzerinde kalan deri bölgesi ise göbek hizasını altına iner. Böylece karın derisi gerginleşir, düzleşir.
karın germe estetik
Estetik Karın Germe ameliyatı sırasında karın kasları arasında orta hatta bir açılma mevcut ise (diyastaz) bu açıklık kapatılarak kaslar orta hatta birbirne yaklaştırılır. Böylece karında mevcut öne doğru bombelik te düzeltilmiş olur. Ancak bu ameliyat sonucunda, bikini içinde olmak üzere yatay yönde uzun bir skar (iz) kalacaktır. Bu izin nedeni, yukardan aşağı doğru gerdirilen ve fazlalık kısmı çıkartılan karın dersinin alt kenarının dikilmesi sonucudur. Bu ameliyatla, hamilelikte oluşan çatlakların göbek hizasının altında kalanları tamamen giderilebilir.

Genel vücut ölçüleri normale yakın fakat karın bölgesinde perhiz veya spora rağmen giderilemeyen deri ve yağ fazlalıkları olanlar en iyi adaylardır. Bu nedenle ameliyattan önce bir miktar kilo vermek yararlı olacaktır. Ayrıca, bir kaç doğumdan sonra karın derisinde sarkma veya gevşeme olanlar, karın kaslarında aşırı gevşeme olanlar, yaşın ilerlemesi ile birlikte ortaya çıkan deri elastikiyetinin azalması, aşırı miktarda kilo kaybından sonra derinin sarkması durumunda abdominoplasti yapılabilir. Perhize devam eden ve daha kilo kaybetmeyi planlayanlar için ameliyat ertelenmelidir. Ayrıca tekrar çocuk sahibi olmayı planlıyorsanız ameliyata karar vermeden önce iyi düşünmelisiniz.

karın germe
Estetik karın germe
ameliyatı fizik görünüşünüzü daha iyileştirir, kendinize güveninizi arttırır. Fakat yinede mükemmel bir görüntü beklenmemelidir. Ayrıca etrafınızdaki insanların size davranışlarında bir değişme beklemeyiniz. Estetik karın germe ameliyatı tecrübeli bir cerrah tarafından yapıldığında abdominoplasti ile iyi sonuçlar alınabilir. Ancak her cerrahi girişimde olabilecek komplikasyonlar bu girişimde de olabilir. Estetik ameliyat sonrası komplikasyonlar arasında enfeksiyon ve kanama nadir de olsa görülebilir. Enfeksiyon durumunda drenaj ve antibiyotik kullanılır. Yara iyileşmesinin gecikmesi durumunda daha fazla skar (iz) kalabilir. Aşırı belirgin izler için ikinci bir girişim gerekebilir. Özellikle sigara yara iyileşmesini bozan etkenlerden biridir. Bu nedenle ameliyatdan önce sigara içilmesine son vermek gerekir. Ameliyattan 10 gün önce sigara içilmesine son vermelidir. Ameliyat öncesi özellikle gövde bölgesi güneşte kalmamalı, diyet uygulanıyorsa, yara iyileşmesini bozabileceğinden buna da ara verilmelidir.
karın germe ameliyat kesisi

Estetik karın germe ameliyatı

Genellikle yapılacak ameliyatın zorluk derecesine göre ortalama 3-4 saat sürer. Hastalara ameliyat öncesi sedasyon (sakinleştirici ilaçlar) yapılır. Ameliyat genel anestezi altında gerçekleştirilir. Ameliyat izi bikini içinde kalacak şekilde deri kesisi yatay yönde yapılır. Karın göbek altından, kaburgaların alt kenarına kadar olan bölge derisi altta bulunan kas tabakasından ayrılır. Göbek hemen kenarından elips şeklinde kesilerek karın duvarında bırakılır. Daha sonra karın kaslarında gevşeme varsa uygun dikişlerle gerginleştirilir.Deri aşağı doğru hafif çekilerek fazlalık miktarı belirlenir. Ortadan bir geçici tespit dikişi konduktan sonra göbeğin yeni yeri belirlenerek ufak bir kesi yapılır. Karın duvarındaki göbek buradan çıkarılır ve yeni yerine dikilir. Göbek yeni yeri işaretlenerek kesilir ve yeni yerine ince dikişlerle dikilir. Hafif gerilen deri altta daha önce yapılan kesi üzerine getirilerek fazlalılığı kesilir. Sonra deri kenarları ince dikişlerle dikilir. Ameliyat sonunda karın dikişlerinin gergin olmaması için dizler karına çekik olarak hasta yatırılır.

Ameliyat Sonrası

karın estetiği
Estetik karın germe ameliyatı sonrası birkaç gün karında ağrı, gerginlik hissi ve ödem (sıvı birikimine bağlı hafif şişlik) olabilir. Bu yakınmalar için ağrı kesiciler kullanılır. Erken devrede hasta ayağa kaldırılır ve yürümesi istenir. Deri dikişleri 5-7. günde alınmaya başlanarak 10-15 günde tamamı alınır. Pansuman sargıları azaltılarak yerine karın korsesi giydirilir. Hastaların bazıları 2 hafta sonra işine dahi dönebilir. Tam iyileşme ise birkaç hafta sürebilir. Karındaki dikiş izleri önceleri pembe renkte ve belirgindir. Giderek izlerin rengi solar ve izler azalır. Bu süreç altı aya kadar devam edebilir. Korse ise 1-1.5 ay kadar kullanılır. Daha sonra hafiften başlamak üzere karın kaslarını çalıştıracak egzersizler tavsiye edilir.

kaynak : www.estetiks.com

BOTOKS

Botoks (Botulinum toksini), "Clostridium botulinum" adlı bakteriden elde edilen bir toksindir. Botoks, sinir uçlarında iletimi sağlayan maddelerin salgılanmasını engelleyip, sinirler ile sinirlerin ulaştığı kaslar ya da organlar arasındaki iletimi durdurarak etki gösterir.
Sinir iletiminin durması, sinirin ulaştığı organın işlevlerinin azalmasını ya da tamamen kaybolmasını sağlar. Botoks’un etki mekanizmasından tıpta birçok alanda yararlanılmaktadır. Plastik cerrahi alanında ise genellikle yüz mimik kaslarının hareketleri ile yüzde oluşan çizgilenmeleri azaltmak veya aşırı terleyen bölgelerdeki terlemeyi azaltmak amacı ile kullanılır.

botoks
Mimik kaslarının yıllar boyunca çalışması, üzerini örten deri üzerindeki kıvrımları belirgin hale getirir ve böylece yüzdeki kırışıklıklar ortaya çıkar. Bunlar en sık alın, kaşlar arası, göz kenarları ve ağız çevresinde görülür. Alın ve göz kenarlarındaki çizgiler daha yaşlı bir görünüm, kaşlar arasındaki çizgiler ise kişiye çatık kaşlı, kızgın bir ifade verir.
Mimik kaslarına botoks uygulanarak bu kasların hareketleri zayıflatılabilir, kas hareketlerindeki azalma, üzerindeki derinin, kas hareketleri ile katlanmasını ve katlanmaya bağlı çizgilenmeyi de azaltır. Bu şekilde yaşlı ve kızgın olarak görünen yüz ifadesinde de belirgin bir düzelme sağlanır. Botoks, ter bezlerine uygulandığında, ter bezleri ile sinir uçları arasındaki iletim de durdurularak ter bezlerinin çalışması azaltılabilir. Vücudun en çok terleyen bölgeleri, avuç içleri ve koltuk altı bölgesidir. Aşırı terleme ve buna bağlı ter kokusu şikayeti olan kişilerin terleyen bölgelerine botoks uygulandığında şikayetlerinde düzelme sağlanır.

injeksiyon yapılışı
Botoks,
injeksiyon şeklinde uygulanır. Ağrılı bir işlem değildir ancak injeksiyon sırasında hafif bir ağrı hissedilebilir. Mimik kaslarının hareketlerinde azalma istendiğinde mimik kaslarının içine, terleme şikayetinin azalması istendiğinde deri içine injeksiyon yapılır. Botoks’un etkisi injeksiyonu takiben ilk hafta içinde ortaya çıkar ve etki süresi 3-9 ay olmakla beraber ortalama 6 aydır. Botoks alın çizgilerini, kaşlar arasındaki çizgileri, yoketmek için kullanılabilir. Ayrıca kaşlar üzerine belli noktalara injekte edilerek kaş dış kısmının kalkması da sağlanabilir. Ayrıca gözlerin dış kısmında bulunan "kaz ayağı" tabir edilen kırışıkların da giderilmesinde kullanılabilir. Botoks, etkisini yitirdiğinde uygulama tekrarlanabilir. İki yıl boyunca düzenli olarak botoks uygulanan kişiler uygulamaya aynı düzende devam ettiklerinde kaslarında belirgin bir zayıflama ve buna bağlı yüz ifadesinde değişim olabilir. Bu nedenle uygulamaların ikinci yıldan sonra daha uzun aralıklarla yapılmasında yarar vardır. Botoks, mimik kaslarının kasılmasını önleyerek, yüzdeki kırışıkların ve çizgilerin düzleşmesini ve giderek azalmasını sağlar. Kırışıklar tamamen kaybolmayabilir. Kırışık izlerinin kaybolması için, aynı seansta ya da daha sonra yine injeksiyonla yapılan "Hyaluronik acid jel" yapısındaki dolgu maddeleri ile çizgilerin altı dodurularak yokedilebilir. Ancak bahsedilen dolgu maddleri genellikle 6-12 ay ömürlüdür. Bu dolgu maddeleri hayvan kaynaklı olmayıp (non-animal stabilised hyaluronic acid gel) bakterilerden elde edilerek saflaştırılırlar. Bu nedenle alerjik reaksiyon oluşturma olasılığı çok çok düşük olarak bildirilmiştir. İnjekte edildikten sonra dokulardaki enzimler tarafından yavaş bir süreçle eritilirler ve süre sonunda tamamen yokolurlar ve geride hiç bir eser bırakmazlar. Deri eski haline döner. İstenirse injeksiyonlar tekrarlanabilir. Günümüzde daha uzun süreler örneğin 3-5 yıla kadar kalıcı olabilen yeni dolgu maddeleri de kullanıma girmektedir.

GÖĞÜS DİKLEŞTİRME AMELİYATI

Göğüs estetik ameliyatı Özellikle doğum sonrasında süt verme nedeniyle büyüyen memelerde, süt devresinin bitmesinden sonra meme hacmi küçülür ve estetik görünümü bozulur. Bu küçülmeye genellikle deri uyum gösteremeyip bol kalınca meme ve meme başı aşağı doğru sarkma gösterir. Bu sarkma, göğüs dikleştirme ameliyatı ile düzeltilebiilr. Bazı hastalarda ise fazla miktarda kilo verme sonucunda meme dokusunun küçülmesi de aynı sonucu doğurabilir.
meme
Meme dikleştirme ameliyatı hastanın kendi dokuları ile yapılır. Meme dokusu çıkarılmadan sadece bollaşan derinin fazla kısımları çıkarılır. Ancak bu çıkarma işlemi koni şeklinde dik bir göğüs oluşturabilmek için belli bir kalıba göre yapılır. Eğer meme dokusunda fazlalık varsa, meme gerektiği kadar küçültülebilir (meme küçültme). Eğer meme dokusu hacim olarak yetersiz ise bu durumda meme dikleştirme ameliyatı sırasında silikon meme protezi ile meme büyütme birlikte yapılabilir. Ancak bu tip uygulamalarda ameliyat izlerinin gerginlik nedeniyle biraz daha belirgin olma riski vardır. Seçenek olarak meme dikleştirme ameliyatından 6-12 ay sonra silikon protez ile büyütme estetik ameliyatı yapılabilir.
Obezite -aşırı şişmanlık-(özellikle ideal vücut ağırlığının %25’inden fazla ise) - Akciğer hastalıkları (örnek olarak astım), kardiyovasküler hastalıklar (örnek olarak anjina) - Tromboemboli hikayesi - Özellikle insüline bağımlı diyabet - Fazla sayıda sigara içilmesi - Meme kanseri için önceden verilen radyoterapi Fizik muayenede, medikal hikayede, ailevi hikayede meme kanseri şüphesi bulunması veya 40 yaşın üzerindeki hastalarda meme kanseri riski artmış hastalarda mamografi indikasyonu vardır.

Göğüslerdeki sarkma

ameliyat kesisi
Çeşitli şekillerde sınıflanır. Genellikle sarkma meme başının, meme altı çizgisinin hizasına veya daha aşağısında bulunmasını ifade eder. Meme altı çizgisi hizasında veya yakınında ise 1. derece (hafif) sarkma adı verilir. Bu durumda meme halkasının üzerindeki deriden yarım ay şeklinde bir parça çıkarılarak meme halkası biraz daha yukarı alınabilir. Meme ucu, meme altı çizgisinden 1-3 cm aşağıda ise 2. derece (orta) sarkma mevcuttur. Bu durumda meme dikleştirme ameliyatında meme ucu halkasının etrafından daha büyük bir deri parçası çıkarılır ve halka daha küçük çapta olan meme başı halkasına büzülerek dikilir. Bu durumda sadece meme başı halkası etrafında iz kalacak ancak halka etrafı birkaç ay torba ağzı şeklinde büzülmüş görünüm alacaktır. Bu görünüm 1-2 senede giderek azalır. Bu durum istenmezse, sayfanın aşağısında resimleri bulunan vertikal kısa skar metodu uygulanabilir. Bu metodda, halka etrafının büzülerek dikilmesi yerine, üstte oluşan deri açıklığının, meme halkasının altına kaydırılarak aşağı doğru uzanan dik bir iz kalmasını (vertikal kısa skar metodu) sağlar.

ameliyat kesisi
Göğüs ucu, meme altı çizgisinden 3 cm den daha aşağıda ise, 3. derece sarkma mevcuttur. Bu durumda üstteki resimlerde görülen ters-T şeklinde iz kalan vertikal (anahtar deliği) mastopeksi uygulanır. Bu durumda ek olarak meme altında yatay bir iz daha kalacaktır. Ancak bu metodun üstünlüğü memenin tam bir koni ve yuvarlak şekil alabilmesidir. Vertikal (dikey) kısa skar metodunda ise meme alt kısmında hafif bir potlaşma kalacaktır. Bu pot, 1-2 sene içinde giderek azalır. Tamamen kaybolmazsa, lokal anestezi altında ufak bir deri parçası yatay elips şeklinde çıkarılarak pot giderilir. Bunların dışında psödoptoz adı verilen durumda ise memede sarkma olmadığı halde meme başı halkası ile meme altı çizgisi arasındaki uzaklığın normalden daha kısa olması sonucunda memenin sarkık gibi durmasıdır. Bunun düzeltilmesi için ufak bir silikon meme protezi ile meme büyütme işlemi yapılabilir. Ya da meme başı halkası vertikal kısa skar metodu ile olması gereken daha üst noktaya kaydırılır. Silikon protezi uygulaması çok az iz kalacağı için daha çok tercih edilir.

Ameliyat Öncesi

ameliyat sonu
Estetik göğüs dikleştirme ameliyatından
önce meme başı ve halkasının yeni yeri ve çapı, hastanın vücut ölçülerine göre belli anatomik noktalar göz önüne alınarak hesaplanır ve çizilir. Fazlalık oluşturan deri, uygun kısımlardan çıkarılır. Meme başı olması gereken daha yukarıdaki noktaya getirilir. Bu sırada meme başının süt kanalları ile bağlantısı çok az miktarda kesilir.

Estetik meme dikleştirme ameliyatı sonucunda meme başı daha yukarı seviyeye, normal yerine gelir. Bu seviye hasta ayakta dururken öne ve hafif yukarı doğrudur. Ameliyat sonucunda meme başı halkası etrafında, önde bu halkadan aşağı doğru uzanan dikey bir iz ve meme altında yatay bir çizgi şeklinde iz kalır (ters T şeklinde). Bu iz ilk 6 ayda önce pembe renkte iken giderek beyazlaşır ve iz azalır. Bir iki sene içinde belli belirsiz hale gelir. Nadiren izlerin aşırı belirgin olması durumunda (hipertrofik skarlar veya keloid) ikinci bir düzeltmeyi gerektirebilir. Plastik cerrah, çıkarılacak meme dokusu, memelerin sarkıklığı ve diğer faktörlere dayanarak, hastaya uygulanacak metod hakkında karar verir.

Ameliyat Sonrası

Estetik göğüs dikleştirme ameliyatı sonrası oluşabilecek komplikasyonlar arasında, infeksiyon, kanama ve hematom sayılabilir. Ancak bunlar çok çok nadir görülebilen durumlardır. Ameliyat tekniği süt kanallarının kesilmesini gerektirmediğinden hastanın ileride doğum yapması halinde süt verme durumunda bir sorun olmaz. Dolaşım problemlerine bağlı çok nadiren oluşabilen spesifik komplikasyonlar ise yağ dokusu veya meme ucu dokusunun nekrozudur. Dikişler 12-15 günde alınır. Ameliyattan sonra hasta ilk bir iki gün için ağrıdan yakınabilir. Bu ağrılar, ağrı kesici ilaçlarla giderilir. Ameliyat sonrası birkaç gün pansuman yapıldıktan sonra hastaya sütyen giydirilir. Kullanılacak sütyenin balensiz, yumuşak penye ve tüm göğsü örtecek şekilde olması tavsiye edilir.

8 Nisan 2007 Pazar

Şişmanlığın 8 gizli nedeni

Fazla kilolarımıza sebep olan şeyin sadece beslenme alışkanlıklarımızdan kaynaklanmadığını artık hepimiz biliyoruz. Hareketsiz yaşam da bunun en büyük sorumlusu. Ancak uzmanlar geçtiğimiz günlerde şişmanlığa yol açan yeni faktörlerden söz ettiler. İşte şişmanlığın 8 gizli nedeni...




Bugüne kadar hesap basitti: Çok fazla yemek ve az hareket etmek kocaman bir göbek demekti! Ancak bu bilgiyi küçücük çocukların bile bilmesine rağmen değişen bir şey olmadı. Dünyada genel olarak baktığımızda obezite azalmıyor tersine artıyor.
Ancak endokrinoloji uzmanları geçtiğimiz günlerde şişmanlığa sebep olan yeni faktörler de keşfettiler. Bilimadamları 'elbette ki insanların yakabileceğinden daha fazla kalori edinmesi her zamanki gibi en büyük problemimiz'diyor ancak işin içinde başka faktörleri de olduğunu belirtiyorlar. İşte şişmanlığa sebep olan gizli düşmanlar!


1. UYKU PROBLEMLERİ
Yapılan araştırmalar, günde 12 saatten az uyuyan okul çağı çocuklarının, 12 saat ve daha çok uyuyanlara göre 3.5 kat daha fazla obezite riskine sahip olduklarını ortaya koyuyor. İşin en ilginci anne-babanın obez olması, hareketsizlik, uzun saatler TV seyretmek gibi faktörlerin hiçbir bu çocuklarda uyku kadar etkili olmuyor! Bilimadamları bunu uyku sırasında leptin hormonunun seviyesinin düşmesine bağlıyor. Çünkü leptin vücutta metabolizmanı n hızlanmasına yardımcı oluyor ve açlık hissini önlüyor. Bu süreç yetişkinlerde de aynı şekilde işlediği için gece uykusuna özellikle dikkat etmeniz gerekiyor. Uyku öncesinde yapacağınız ılık bir duş ve içeceğiniz bir bardak sıcak süt sizi daha da rahatlatacak. Eğer kronik bir uyku probleminiz varsa mutlaka bir doktora danışmalısınız.

2. GENETİK MİRAS
Gen araştırmaları şimdilerde şişmanlıkla ilgili araştırmaların en önemli ayağını oluşturuyor. Çünkü açlığın sorumlusunun bazı genler olduğu düşünülüyor. Tek yumurta ikizleriyle yapılan araştırmalar gösteriyor ki vücut ağırlığının yüzde 70'ine kadar olan kısmını genlerimize sadece yüzde 30'luk bir bölümünü ise çevre faktörlerine borçluyuz. Bilimadamları şişmanlığa yol açan gen sayısının 30-100 arasında olduğunu söylüyor. Hepsinin tek başına çok küçük bir etkileri var. Ancak bir araya geldiklerinde tartının ibresini fırlatıveriyorlar! Buna göre iştahı artıran genler, vücuda elma veya armut formunu veren genler, metabolizmayı yöneten genler belirlenmiş durumda. Yuvarlak genlere sahip olanların maalesef yediklerine çok dikkat etmesi gerekiyor. Her şeyden önce özellikle yaşamın belli dönemlerinde özellikle dikkat etmeniz gerekiyor. Örneğin hamilelik döneminde veya menopoza girerken... Doktorlar gelecekte bu gen durumunu dengeleyecek ilaçların çıkacağını söylüyor. Ama o zamana dek yapılacak şey beslenme alışkanlıklarına dikkat etmek.

3. İLAÇLAR
Pek çok kadın bazı doğum kontrol ilaçlarının yarattığı kilo problemlerinden haberdar. Aslında sadece doğum kontrol ilaçları değil genel olarak pek çok ilaç fazla kiloya sebep olabiliyor. O yüzden hastasına ilaç yazan bir doktorun bu konuda hassas davranması gerekiyor. Örneğin bazı depresyon ilaçları 3-4 kiloya kadar artışa sebep olabiliyor. Tansiyon için kullanılan kimi ilaçlarsa ekstra 2 kilo anlamına gelebiliyor. Diyabet ilaçlarının 3-4, insülin şırıngalarının ise uzun vadede 10-15 kiloya kadar artışa sebep olduğu biliniyor.
Bu yüzden özellikle diyabet problemi olanların erkenden spor yapmaya başlamaları tedavi sırasında gelebilecek kilolara karşı koymaları açısından önemli. Eğer ilaç kullanımında kilo alma gibi bir endişeniz varsa bunu mutlaka doktorunuzla paylaşmalısınız. Belki de daha ince bir alternatifiniz olabilir!

4. KLİMALAR
Üşüdüğümüzde veya terlediğimizde vücudumuz ısıyı ayarlamak zorunda kalır ve bunun içinde enerjiye ihtiyacı olur. Klimalar ise işte bu görevi üstlenirler! Hayvanlar üzerinde yapılan bir deneyde sıcakta veya soğukta kilo verdikleri gözlemlenmiş. Gün boyunca sabit olarak ısıtılan veya klimayla soğutan mekanlarda yaşıyoruz. Bu ısı ortalama 26 derece civarında. Ve tam da bu ısıda ekstra hiçbir şey yakmak mümkün değil! Bu yüzden vücudunuza rahat vermeyin ve onu zaman zaman ısı değişimlerine maruz bırakın. Mesela saunaya girin ardından buz gibi havuzda yüzün. Hatta bazı geceler pencereler açık olarak uyumaktan korkmayın. Bu sizin bağışıklık sisteminizi de harekete geçirecek emin olun.







5. EVLENMEK
Sadece kişisel tecrübeler değil bilimsel araştırmalar da evliliğin yemek alışkanlıklarını hem kadın hem de erkek açısından bilinçsizce değiştirdiğini ortaya koyuyor. İngiltere Newcastle Üniversitesi bilimadamları , yaptıkları çalışmalarda evlendikten sonra erkeklerin daha sağlıklı beslendiklerini, kadınlarınsa yemelerine çok fazla dikkat etmeyip kilo aldıklarını ortaya çıkarmış. Uzmanlar bunun sebebini kadınların daha fazla et ve büyük porsiyonlarda yemek yemesine, evlilikle ilgili strese daha yatkın olmalarına ve genel olarak sağlıksız beslenmelerine bağlıyor.
Peki bu konuda ne yapılabilir? Bilimadamları esprili bir cevap veriyor ya bekar kalacaksınız ya da eski sabit beslenme alışkanlığınızı devam ettireceksiniz!

6. NİKOTİN
Her geçen gün daha çok insanın sigaradan vazgeçmesi sağlık açısından çok güzel bir şey. Ancak bunun etkilerini sadece ciğerlerde ve deride değil maalesef tartıda da görüyorsunuz! Amerika'daki Michigan Üniversitesi bilimadamları sigarayı bıraktıktan sonra sanıldığından da çok kilo alındığına dikkat çekiyor. Diyelim sigara içerken 2-6 kilo fazlanız varsa sigarayı bıraktıktan sonra bu fazlalık rahatlıkla 7-8 kiloyu bulabiliyor. Çünkü nikotin iştahı kesiyor ve metabolizma çalışmasını hızlandırıyor. Ancak kilo bile alsanız yine de değer çünkü sağlığa nikotinden daha fazla zarar veren bir şey yok.
Uzmanlar sigarayı bırakanların özellikle ilk 6 ay çok dikkat etmeleri gerektiğini söylüyor. Kilo alımını önlemek, kilo almaktan daha kolay! Önemli olan bunun bilincine içtiğiniz son sigarada varmak ve buna göre bir bilanço yapmak. Yani daha az yemek ve daha çok spor yapmak.
YAŞ
Araştırmalar, insanoğlunun 20 yaşının ortasına kadar her ay 300 gram aldığını gösteriyor. Yaşlandıkça da kas grubundan kaybediyoruz. Ancak bu kas grubu önemli çünkü tek başlarına bile kalori yakmak için onlara ihtiyacımız var. 25-30 yaşlarında kilo daha da çok artıyor. Bu 40 yaşına kadar böyle gidiyor. Menopoz döneminde östrojen azaldığı için ekstra kilolar alınıyor. Bu yüzden yaşlandıkça kas egzersizlerine önem vermelisiniz. Ayrıca protein tüketimini de artırmalısınız. Çünkü kas gücünü artırmak için proteine ihtiyacınız var.

STRES
Bütün bir gün etrafta koşuşturursak aslında kilo vermemiz gerek değil mi? Ancak Amerika'daki Chicago üniversitesi'nde yapılan bir araştırma bunun aksini gösteriyor! Özellikle kadınlar stres zamanlarında lüzumsuz bir şekilde kilo alıyorlar. Üstelik stres faktörleri ne kadar artarsa o kadar çok kilo alıyorlar! Çünkü stres sırasında kortizol denilen bir madde salgılıyoruz. Bu da yağ hücrelerini harekete geçiriyor ve enerjinin görevini yapmasını engelliyor! Bu stres yükü haftalar boyu sürerse o zaman vücut, yağ deposu rezervini artırıyor! Bu yüzden kendinize zaman zaman mutlaka özel vakit ayırın. Stresinizin üstesinden gelebilmek için birileriyle konuşmak ya da düşüncelerinizi yazıya dökmek de iyi gelebilir! Boston Üniversitesi'nde yapılan bir araştırmanın sonuçlarına göre gerilimden en kolay kurtulmanın yolu onun üzerine gitmek!

Erkekleri anlama kılavuzu

* Başları sıkıştığında ve yardıma ihtiyaçları olduğunda, sizin şefkatli kollarınızı neredeyse en işe yarar çözümlere tercih ederler.

* Küçük ve şımarık bir çocuk gibi konuşarak, kendinizi hasta hissettiğinizi ve ateşinizin olduğunu söylemeniz onun çok hoşuna gider.

* Eski ilişkilerinden nadir de olsa bahsettiklerinde, yüzünüzde beliren merak ve kuşku dolu ifadeleri görmekten çok keyif alırlar.

* Sevdikleri kadından bir bebek sahibi olmak, onları müthiş mutlu eder.

Sinir oldukları

* Üst üste, çarpık ya da sivri dişler. Erkekler inci gibi dişlere ve mükemmel bir gülüşe sahip kadınların hayalini kurarlar. Sizin de bu konuda probleminiz varsa, bir ortodontiste gitmenizde yarar var.

* Kuaförden çıkmış fönlü saçlar. Yataktan yeni kalkmış bir saç görüntüsü, her erkeğe tahmininizden çok daha fazla seksi ve çekici gelir.

* Akmış gibi gözüken siyah göz makyajı. Karşılarında rock yıldızları gibi makyaj yapan bir kadını görmeye dayanamazlar.

* Küçük göğüsler onları her zaman hayal kırıklığına uğratır.

Hayret ettikleri

* En detaylı düşünülmüş planları bile mahveden o meşhur kadın içgüdüleri, erkekleri çok şaşırtır.

* Kadınların onlara çok gereksiz olan kuşkuları ve paranoyakça davranışları karşısında, erkekler nasıl hareket etmeleri gerektiğini bir türlü bilemezler.

* Bir yolculuğa çıkmadan önceki bitmek bilmeyen bavul hazırlıkları.

* Erkekler kadınların en ufak bir şeyi abarttıkları ve pire için yorgan yaktıkları konusunda hemfikirdirler. Bu gereksiz alınganlıklara bir anlam veremezler.

* Yıllar önce sıradan bir konuşma sırasında erkeklere söylenmiş bir sözün unutulmayıp, yıllar sonra tekrar açılması onları hayretler içinde bırakır.

* Kadınların yüzlerindeki kırışıklıkları ve aldıkları birkaç kiloyu büyük sorun haline getirmelerini anlamakta zorlanırlar.

* Bir türlü bitmek bilmeyen uzun telefon konuşmaları! Bunu her ne kadar gereksiz görseler de kendilerinin de aynı şeyi yaptıklarının farkında değildirler.

* Erkekler, kadınların ayna karşısında çok fazla zaman harcadıklarını, bir tutam saçın havada olmasının ne gibi bir önemi olacağını düşünürler.

Yatakta bunlara dikkat!



Beraber olduğunuz kadınla sevişiyorsunuz. Herşey çok güzel giderken partneriniz birdenbire geri çekildi. Ateşli bir sevişmenin ortasında partnerinizin bu şekilde davranmasının nedeni siz olabilir misiniz acaba?

Bu yazımızda yatakta kadınların hoşlanmadığı birtakım noktalara değineceğiz.

Onu öpün

İster inanın ister inanmayın birçok erkek sevişirken beraber olduğu kadını öpmez. Bunun nedeni sevişirken alınan pozisyonlar yüzünden kadının dudaklarına ulaşamaması olabilir. Fakat nasıl bir pozisyonda olursanız onun özellikle de ilişki halideyken partnerinizi öpmeyi unutmayın.

O hazır değilken vücudunu ısırmayın

Birçok kadın partnerinin yatakta hafif agresif davranmasını arzular. Fakat beraber olduğunuz kadın tam manasıyla kendini sevişmenin ritmine kaptırmadan onun tenine sert dokunuşlarda bulunmaktan ya da vücudunu ısırmaktan kaçının. Göğüslerini, omuzlarını ya da vücudunun herhangi bir bölümünü ısırmadan önce onun tam manasıyla uyarılmış olmasına dikkat edin.

Tüm vücuduna özen gösterin

Onunla sevişirken cinsel organı ile göğüslerine odaklanmanız harika fakat sevgilinizin vücudunun farklı bölgeleriyle de ilgilenmeniz onun hoşuna gidecektir. Dizlerini öpün, sırtına öpücükler kondurun ve bir süre tüm vücuduyla ilgilenin. Bu onun daha çok heyecan duymasına yol açacak ve sevişmeden daha büyük bir keyif alacaktır.

Ağırlığınızı onun üzerinden alın

Sevişmenin en yoğun anında kendinizi kız arkadaşınızın üzerinde bulabilirsiniz. Bu noktada dikkat etmeniz gereken şey ağırlığınızı ona vermemeniz.

Boşalma zamanını iyi ayarlayın

Erken boşalırsanız sevgiliniz doyuma ulaşmadan sevişmeye nokta koymuş olursunuz. Çok geç boşalmakla da kız arkadaşınızı yorabilirsiniz. Dolayısıyla boşalma zamanlamasını iyi ayarlamaya bakın. Eğer kendinizi erken boşalacak gibi hissediyorsanız o zaman ön sevişmeye daha çok vakit ayırın. Geç boşalacağınızı hissettiniz ve sadece ellerinizi kullanarak doyuma ulaşabilecek gibisiniz. Bu durumda önce kız arkadaşınızın orgazma ulaşmasını sağladıktan sonra onun ellerini kullanarak sizi zirveye taşımasına izin verin.

Ne zaman boşalacağınızı ona söyleyin

İlişki sırasında hangi pozisyonda olursanız olun boşalacağınızı hissettiğiniz vakit kız arkadaşınıza zamanın geldiğini haber verin.

Sessiz kalmayın

Sevişirken birlikte olduğunuz kadının yaptıklarınızdan zevk aldığını onun çıkardığı seslerden anlarsınız. Aynı şey onun için de geçerli. O da sizin sevişmekten zevk aldığınızı anlamak ister. O yüzden ‘bu harika’ ya da ‘devam et’ gibi cümleleri duyduğu zaman kendini daha rahat hissedecek ve sizin de zevk aldığınızdan emin olacaktır.

Yataktaki kadını anlama kılavuzu



Bir kadınla yataktayken onun hareketlerinden ya da bazı sözlerinden dolayı orada kendini rahat hissetmediği düşüncesine kapıldınız mı hiç?

Sevgilinizin sizinle yataktayken çok rahat olmadığı hissine kapılıyorsanız onun hareketlerini yorumlayarak ruh halini çözebilirsiniz.

Yüzünüze bakmıyor

Sizinle sevişiyor fakat sevişme sırasında kafasını kaldırıp yüzünüze bakmıyor. Eğilip onu öpmeye çalıştığınızda ise yüzünü kaçırdığını farkediyorsunuz. Gözlerini ise sürekli kapalı tutuyor.

Olası nedenleri: Kız arkadaşınızın utangaç bir mizacı olduğundan sevişirken gözlerinize bakmaya çakiniyor olabilir. Ya da cinsel hayatında çok fazla deneyim sahibi olmayan biridir. Onu öpmeye çalıştığınızda yüzünü çeviriyorsa bunun iki nedeni olabilir: birincisi ağzınızdan kötü kokular geliyor olabilir ikincisi ise sakalınız yüzünü tahriş ediyordur.

Yapmanız gereken: Bir dahaki sevişmenizde yüzünü iki elinizle tutup onu öpün. Eğer sizi itmeye kalkarsa o zaman durup ona bu hareketi neden yaptığını sorun. Böyle bir durumda yapılması gereken en sağlıklı şey iletişim kurmaktır.

Suratında anlamsız bir ifade var

Sevişmeye başladınız. Siz tutkulu bir şekilde onu öperken o tavana bakıyor.

Olası nedenleri: Kız arkadaşınız seksten çok hoşlanmıyor olabilir. Ya da o an başka bir pozisyonda sevişmeyi hayal ediyor ve bunu size söylemeye çekiniyor olabilir.

Yapmanız gereken: Ona onu üstünüzde hareket ederken görmek istediğinizi söyleyin. Ya da başka bir zaman birlikteyken seks fantazilerini anlatmasını isteyin. Belki bu yolla size daha çok yaklaşabilir ve seksten sizin kadar zevk almaya başlayabilir.

Hareket etmiyor

İçinde ileri-geri hareket ediyorsunuz, vücuduna öpücükler konduruyorsunuz, omuzlarını sıkıyor, kalçalarını ısırıyorsunuz fakat o adeta bir ceset gibi hareketsiz bir şekilde yatıyor.

Olası nedenleri: Seksi sevmiyor ya da daha da kötüsü sizinle seks yapmayı sevmiyor olabilir. Ya da hepsinden kötüsü sadece o şekilde durarak seks yaptığını sanıyor olabilir.

Yapmanız gereken: Böyle bir durumda ilk yapmanız gereken ona yaptığınız hareketlerden hoşlanıp hoşlanmadığını sormak. Eğer yaptıklarınızdan zevk aldığını söylüyorsa o zaman onun da benzer şeyler yapmasını istediğinizi, sizin de onun hissettiği zevki hissetmek istediğinizi söyleyebilirsiniz. Eğer bunları dile getiremeyecek kadar utangaç bir insansanız o zaman sevgilinize bir fanteziniz olduğunu, sevişirken rolleri değiştirmek istediğinizi söyleyin. O sizin gibi davranmaya başladığında sevgilinizi yönlendirebilir ve birlikte harika bir doyum yaşayabilirsiniz.

Vücudunu saklıyor

Sevişmeye başlamadan odadaki tüm ışıkları kapatıyor. Asla önünüzde soyunmuyor. Sevişirken mutlaka battaniyenin altına giriyor.

Olası nedenleri: Sevgilinizin vücuduyla barışık olmadığı aşikar. Onu çıplak gördüğünüzde ona itici gelebileceğinizden endişe duyuyor olma ihtimali çok yüksek.

Yapmanız gereken: Siz de ona sarkan göbeğinizi ya da kalın bacaklarınızı gösterebilir ve onun sizi bu halinizle de sevebildiğini söyleyebilirsiniz. Vücudunda hoşlanmadığınız noktalar olsa da ona onu her haliyle beğendiğinizi ve sevdiğinizi söyleyebilirsiniz.

Herşeyi sizden bekliyor

Onun zevk alması için elinizden geleni yapıyorsunuz fakat o sizin için aynı şeyleri yapmıyor.

Olası nedenleri: Sizin onu baştan çıkartmanız gerektiğine inanıyor olabilir. Bazı kadınlar erkeklerin uyarılması için sadece bir kadın görmelerinin yeterli olabileceğini düşünür. Eğer sizin sevgilinizde bu kadınlardan biriyse o zaman sizi uyarmak için birşey yapmasına gerek olmadığına inanır.

Yapmanız gereken: Ona oral seksten ne kadar zevk aldığınızı ve onu bunu yaparken görmeyi hayal ettiğinizi söyleyin. Ona eğer sizi arzuluyorsa bunu göstermesini istediğinizi söyleyin.

CİNSEL TERİMLER SÖZLÜĞÜ

Acil Kontrasepsiyon: Doğum kontrol yöntemi uygulamadan ilişkiye girilmesi sonucu ya da uygulanan doğum kontrol yöntemlerine rağmen dikkatsizlik sebebiyle hamile kalınma tehlikesine karşı uygulanan acil müdahale.

Anal Seks: Cinsel organının diğer eşin anüsüne temas etmesiyle yaşanılan cinsel ilişki.

Aseksüel: Cinsel ilişkiye girmeye ihtiyaç duymayan ve zevk almayan kişi.

Bakir: Cinsel anlamda hiçbir deneyimi olmayan erkek.

Bakire: Cinsel anlamda hiçbir deneyimi olmayan kadın.

Bekâret: Cinsel deneyimi olmama durumu.

Biseksüel: Her iki cinsle de ilişkiye giren ve her iki cinse de ilgi duyan. ( Kadınlar tamamda kadın olmayanlar ibna deniyor )

Cinsel taciz: İstek dışı cinsel ilişkide bulunmak ya da ilişkide bulunmaya zorlamak. ( Yapmayın arkadaşlar )

Dildo: Suni penis.

Diyafram: Kase şeklinde olup vajina içine yerleştirilen ve spermlerin burada birikerek etkisiz hale gelmesini sağlayan yöntem.

Doğum kontrol hapı: Yüksek dozda östrojen ve progesteron hormonu içerek, kadındaki yumurtlama (ovulasyon) sürecini geçici bir süre durdurmaya yarayan haplar.

Ensest: Kanuni ya da kan yoluyla yakın olan kişilerin cinsel ilişkide bulunması.

Ereksiyon: Penis ya da klitorisin cinsel ilişki sırasında kan ile dolarak sertleşip şişmesi.

Erken boşalma: Psikolojik ya da fizyolojik kökenli sebeple cinsel ilişki sırasında normalden daha erken boşalmak.

Gebelikten koruyucu iğneler: Gebelikten koruyucu iğneler, kadınlık hormonu olan östrojen ve progesteron içeren ilaçlar.

Geç boşalma: Psikolojik ya da fizyolojik kökenli sebeple cinsel ilişki sırasında normalden daha geç boşalmak.

Gerantofili: Kendisinden yaşça büyük kişilerle cinsel ilişkiye girme eylemi.

Geri Çekme: Cinsel temas sırasında, erkeğin boşalma anında penisini dışarı çekmesi ve spermini dışarı boşaltarak gebeliğin önlenmesi.

Heteroseksüel: Karşı cinse ilgi duyan ve karşı cinsle ilişkiye giren kişi.

Homoseksüel: Kendi cinsine ilgi duyan kişi. ( İbna lar yani )

İktidarsızlık: Daha çok ereksiyona geçememesinden dolayı erkeğin cinsel ilişkide bulunamaması.

Kısırlık: Kadının hamile kalamaması, erkeğin ise hamile bırakamaması.

Klitoris: Kadının cinsel organındaki en duyarlı nokta. Klitoris üzerine baskı uygulamak ya da klitorisi elle, penisle, dille veya herhangi bir objeyle uyarmak kadının cinsel ilişki sırasında çok büyük haz almasını sağlar.

Lezbiyen: Kendi cinsine ilgi duyan ve kendi cinsiyle ilişkiye giren kadın.

Mastürbasyon: Kişinin kendi kendini elle uyararak cinsel yönden tatmin etmesi.

Mazoşizm: Cinsel ilişki sırasında acı çekerek zevk almak.

Nekrofili: Cesetlerle cinsel ilişkiye girme eylemi (Ölüsevicilik). ( E çüüş yani )

Oral Seks: Ağız yoluyla gerçekleştirilen cinsel ilişki. İlişki sırasında partnerlerden biri diğerinin cinsel organına ağzıyla öpme, emme, yalama gibi temaslarda bulunur.

Orgazm: Cinsel ilişki anında en yüksek doyuma ve hazza ulaşılması.

Östrojen: Kadınlık hormonu.

Pedofili: Küçük çocuklarla cinsel ilişkiye girme eylemi (Sübyancılık).

Penetrasyon: Erkeğin cinsel organın partnerinin cinsel organına ya da anüsüne girmesi.

Penis: Erkeğin cinsel organı.

Prezervatif: Cinsel ilişki öncesinde erkeğin cinsel organına takılarak, boşalma sırasında spermin kadının genital sistemine ulaşmasını engelleyen koruma aracı.

Sadizm: Cinsel ilişki sırasında acı vererek zevk almak.

Sperm: Erkeğin cinsel organından çıkıp üremeyi başlatan hücre.

Spiral: Rahim içine yerleştirilen, kıvrıntılı, ince ufak plastikten yapılmış ve rahim içini tahriş etmeden gebeliği önleyen araç.

Takvim tutma: Kadının adet kanamaları ve yumurtlama günleri esas alınarak, riskli günlerde cinsel ilişkiye girmeyerek uyguladığı doğum kontrol yöntemi.
Testosteron: Erkeklik hormonu.

Transeksüel: Karşı cinse ilgi gösteren, tıbbi müdahale ile cinsiyetini değiştiren kişi. ( Zapıtıklar )

Travesti: Karşı cinsin giysilerini kullanarak ve cinsel rolünü üstlenerek cinsel hazza ulaşan kişi. ( Amcık Ağızlılar da Denebiliyor )

Tüplerin bağlanması: Yumurtlama döneminde, yumurta hücresine sperm taşıyan "fallop" adı verilen kanalcıkların tahrip edilerek, sperm iletemez duruma getirilmesi.

Vajina: Kadının cinsel organı.

Vazektomi: Erkekte spermatik yolunun cerrahi müdahale ile bağlanıp, cinsel temasta spermin kadına geçmemesinin sağlandığı bir operasyon.

Vibratör: Titreşimli suni penis.

Zoofili: Hayvanlarla cinsel ilişkiye girme eylemi (Hayvansevicilik). ( Eşşek te Denebilir Bu rezillere )

Dümdüz Saçlar Hayal Değil...

Türkiye’de ilk defa düzleştirici bir ürün hem saçları onarıp bakım yapıyor hem de en kuzu kıvırcığı saçı bile dümdüz yapıyor.

Evet yalnış okumadınız daha önce ürünler özellikle en son defrize ürünleri de saçı yıpratmadan ne kadar düzleştirebilirse o kadar düzleştiriyordu "kıvırcık saçları iri dalgaya" dönüştürmekten daha fazlası yapılamıyordu.

Saçın yıpranma riski yüksek olduğundan bizler de bu tür işlemlerde saçın dümdüz olabileceği konusunda çok fazla garanti veremiyorduk. Fakat Eczacıbaşı’nın uzun zamandır üstünde çalıştığı "straight terapy" isimli yeni ürün hem saça inanılmaz güçlü bir bakım yapıyor hem de saçların ne kadar kıvırcık olursa olsun dümdüz olmasını sağlıyor. Bunu öyle güzel anlattılar ki size de bahsetmeden edemiyeceğim...



Hani şu bildiğimiz yumurta testi varya işte o testin bir benzerini kuzu kvıcığı ve incecik bir saçta gözlerimizin önünde uyguladılar ve saçın yarısı dümdüz ve yumuşacık iken diğer bir yarısı bonus kıvırcığı ile öylece kaldı... Hiçbir şekillendirici kullanılmadı hatta saçın dümdüz kısmını deneyi kanıtlamak için su ile ıslattılar ve sonuç gerçekten inanılmazdı saç hala dümdüz duruyordu yani kabarıp kıvırcıklaşmadı..


Bunun ne anlama geldiğini kıvırcık saça sahip olup çile çekenler çok iyi anlarlar.

Saç Şekillendirme

Saç şekillendirme Saç şekliniz kişiliğinizi yansıtır ve harika bir kendini ifade biçimidir. Ancak unutmayın: çoğu saç şekillendirme ürünleri sert kimyasallar içerir ve bunlar da saça zararlıdır. Saçınızı şekillendirmek için kullanacağınız ürünlerin içeriklerine dikkat edin. 1-2 günlük güzel bir görünüm için saçlarınıza zarar vermeyin. Unutmayın: size en çok yakışan saç doğal görünümünüzdür!

Saç kesimi ve uzaması Saçınızı düzenli aralıklarla kestirin (mesela her 2 ayda bir). Saçınızın düzenli olarak kesilmesi özellikle sağlıklı uzama için çok önemlidir çünkü kırık ve sağlıksız saçın düzenli olarak kesilmesi hem bu sıkıntıyı azaltacağı hem de saçın sağlığını artıracağı için uzama hızına da pozitif etkisi olacaktır. Bu arada her saç kesiminde kendinize verebileceğiniz yeni görünüm ve hava da yanınıza kar kalır tabii.

Saçınız vücut kimyanıza, denge ve sağlığınıza uyumlu olarak uzar. Saç uzatırken sabır ve iyi bakım en önemli hususlardır. Saçınız kendinize iyi baktığınız oranda sağlıklı ve ışıltılı olacaktır. Dengeli beslenme, düzenli spor, gerektiği kadar vitamin katkısı hem saçınızın hem de tüm vücudunuzun ihtiyacıdır. Kendinize iyi baktığınız oranda saç ve saçınızın görüntüsünden mutlu olacaksınız.


Saç ve uyku Uyuma pozisyonunuz bile saç sağlığınızı etkiler. Huzursuz uyuyanlar uyku sırasında saçlarını bol bol kırar. Uykuda huzursuzsanız saça zararı azaltmak için saten yastık kılıfı deneyin. Yatarken saçı yukarı doğru ama sıkı olmadan toplamak da iyidir. Ancak saçı toplarken mutlaka kumaş kaplı lastikler kullanmaya özen gösterin.

Saç Bakımı İçin Doğal Yöntemler

Hepiniz uzun ve sağlıklı bir saça sahip olmak için onu sürekli kestirmeniz gerektiğini duyarsınız. Aslında sürekli saçınızı kestirmek sadece onun daha kısa olmasını sağlar. Sağlıklı olması ile hiçbir ilgisi yoktur.

Saç uzunluğu kafanızın şekli ve genişliği ile orantılıdır ve yeni teknolojilerle bile bunu değiştirmenize olanak yoktur. Sağlıklı ya da sağlıksız saç yoktur. Saçımız aslında ölüdür. Ölü olmasaydı kesildiğinde canımız yanmazmıydı? Eğer saçlarınızın ucu kırılmamışsa ya da boyama yüzünden hasar görmemişse onu sürekli kestirip sağlıklı ve uzun yapmaya çalışmak yanlış bir şey. Sadece stil değişikliği düşünenler için sık saç kestirilmesi önerilebilir. Saçınızın sağlıklı olması için yapabilecekleriniz: - Günlük olarak pahalı olmayan bir Vitamin (One-A-Day) alın. - Saçınızı fazla taramayın. Sadece gerektiğinde şekil vermek için tarayın. - Kaliteli bir tarak ya da fırça kullanın. Keskin metal ya da plastik uçlar saçlarınızın uçlarının kırılmasına neden olur.



- Kaliteli saç ürünleri kullanın. Çoğu alışveriş merkezlerinde satılan şampuan ve saç ürünleri aslında birçok kötü kimyasal maddeyi içlerinde bulunduruyor. Mesela 'ammonium laurel sulfate' , ya da silikon içeren ürünler saçınızı kurutarak daha kolay kırılmasına neden olabiliyor. İçlerinde birçok koruyucu madde bulunduğunu iddia eden bu ürünler saçınız için aslında en büyük tehlikeyi oluşturuyor. - Saçınızı sıkı bantlarla toplamayın. Bırakın rahat kalsın. Bu tür toplama şekilleri de kırılmalara neden oluyor.

Sıcak yağ tedavisi

Kurumuş ve yıpranmış saçları en iyi canlandırma yöntemi zeytinyağı tedavisidir. Saçlarınıza parlaklık vermek ve beslemek için 2 çorba kaşığı zeytinyağını ısıtın. Bunu yavaş yavaş tüm saç derinize yedirin. Sıcak suda ıslattığınız bir havluyu sıktıktan sonra bir türban gibi başınıza sarın. Havlu soğurken bu işlemi iki veya üç defa tekrarlayarak, başın yağı iyice emmesini sağlayın. Sonra saçlarınızı yıkayarak, iyice durulayın. Bu bakım türü, özellikle çabuk kırılan saçlar için çok yararlıdır.

Hintyağı tedavisi

Yarım çay fincanı hintyağını ısıttıktan sonra baş derinizi ovarak saçınızın yağı emmesini sağlayın. Yavaş yavaş tarayacağınız saçlarınızı kaynar suya batırırıp sıktığınız havluyla sarın. Bu işlemi yaptıktan sonra yarım saat kadar bekleyip şampuanla yıkayın. Bu tedavi, fazla ince, çabuk kırılan, kuru saçlara iyi gelir.

Zeytinyağı ve bal tedavisi

Yarım çay fincanı yeşil zeytinyağıyla bir çay fincanı süzme balı karıştırın. Bu sıvıyı iyice sallayıp çalkalayın ve bir kaç gün dinlenmeye bırakın. Daha sonra bu karışımı baş derisinize ovarak ve tarayarak yedirin. Ancak bu işlemi yaparken tarağın dişlerinin baş derinize batmamasına özen gösterin. Başınıza bir naylon torba geçirerek, başın sıcaklığını muhafaza etmeyi sağlayın. Karışımı başınızda yarım saat beklettikten sonra, saçlarınızı bol suyla durulayın. Bu işlem, koyu renk saçların ışıltılı bir hal alıp parlamasını sağlar.

Protein tedavisi

Yumurta ile yapılacak protein tedavisi hemen hemen her tür saç için uygundur. İki yumurtayı çırpın ve içine yavaş yavaş bir çorba kaşığı zeytinyağı, bir çorba kaşığı gliserin, bir çorba kaşığı sirke (mümkünse elma sirkesi) ilave edin. Saçınızı bir kez şampuanladıktan sonra saçlarınıza bu karışımı sürüp 15-20 dakika bekleyin. Saçlarınızı iyice duruladıktan sonra saçlarınızın çok kısa sürede canlandığını fark edeceksiniz.

Kakao yağı tedavisi

Koyu renk saçlı kişilerin uygulayabileceği bir başka bakım yöntemi ise aşağıda anlatılan bu karışımdır. İçinde su kaynayan genişçe bir tencerenin içine daha küçük bir kabı oturtun. Yarım çay fincanı ayçiçeği yağını, 1 çorba kaşığı kakao yağını, 1 çorba kaşığı susuz lanolini bu ikinci kabın içinde eritin. Bütün bu yağlar eriyince, kabı kaynar suyun içinden alın ve karışımı iyice çırpın. Bu karışımdan 1 çorba kaşığı kadarını alarak buna 1 çorba kaşığı su katın, iyice karıştırın. Bu sıvıyı ovarak başınıza sürün ve bu durumda 15 dakika ile yarım saat arasında bekleyin. Ardından saçınızı yıkayıp durulayın. Bu tedavi koyu renk saçlara yeni bir canlılık ve parlaklık verir.

Kış aylarında cilt bakımı

Kış soğuklarında cildin kuruduğu, çatladığı ve yıprandığı, hava kirliliğinin de etkisiyle ciltte lekelenmelerin hatta siyah noktaların arttığı bildirildi.

Uzmanlar, cildi korumak için kullanılan temizleyici ürünler ve bakım kremlerinin içerdikleri kimyasal katkı maddelerinden dolayı uzun vadede cilde zarar verebileceğini belirterek, bu durumun ekonomik yönden bütçede önemli bir gider oluşturduğunu belirttiler.

Hazır ürünlere alternatif olarak, cilt temizliği ve bakımı yapmak için bütün aktarlarda bulunan çeşitli bitkisel yağların karışımından aileye özel kremler de yapılabilir. Bu kremler, hem daha az masraflı hem de doğal olduğu gibi ailenin tüm bireyleri her türlü vücut bakımında kullanabilir. Bitkisel ürünlerle cilt ve vücut bakımı yapan uzman estetisyen Gülten Şenşafak, kış soğuklarında çok etkili olacak bir bakım kreminin yapılışını anlattı.

Şenşafak, kremin hazırlanmasından önce tüm vücut temizliği için önerilen bir peeling (deri üzerindeki ölü hücreleri temizleme) yönteminin uygulanabileceğini kaydetti. Şenşafak, uygulanacak cilt bakım yöntemlerini şöyle sıraladı:

"Bir kaşık mısır ununu bir kaşık yoğurtla iyice karıştırıp, el, yüz ve ayaklarınıza sürün ve bir güzel ovun. Cildiniz temizlenir ve yumuşar. Vücut temizliği için de bu ürün kullanılabilir ama en iyi yöntem geleneksel banyo adetimizde yer alan kese yapmaktır".

Estetisyan Gülten Şenşafak, gözaltları ve kapakları dahil tüm vücut bakımında kullanabilecek kremlerin de şu şekilde hazırlanacağını anlattı:

"Birer tatlı kaşığı lanolin ve balmumu, birer çorba kaşığı kayısı yağı, buğday özü yağı ve badem yağını, bir çay kaşığı portakal yağını benmari usulü (cezveyi başka bir kaptan çıkan buharın üzerinde tutarak) eritin. Karıştırırken içine bir tatlı kaşığı gül suyunu damla damla yedirin. Katılaşıp kıvam aldığında cam bir kavanoza koyun. Tüm malzemeler bir araya geldiğinde cildi canlandıran, çatlakları tedavi eden, kırışıklıkları açan koruyucu özelliği çok fazla bir bakım kremi ortaya çıkıyor. İçine uzun süre durabilmesi için katkı maddesi konulmadığından kremin az miktarda yapılması gerekiyor. Buğday özü yağı lekeleri açar. Kayısı yağı hücre canlandırır, cildi besler. Badem yağı yumuşatıcı, kırışık açıcıdır. Portakal yağı, hücre canlandırır, temizler, kan dolaşımını sağlar. Lanolin suyu kolayca kendine çeker. Balmumu, kırışık açar, kreme yoğunluk verir.

Yüzünüze maske yapın

Akşamları bakım kremi sürmeden önce cilt güzelce temizlenmeli. Bunun için salatalık sütlü bir tonik yapabilirsiniz. Küçük bir salatalığı rendeleyip suyunu sıkın. İçine aynı miktarda süt katın. Bu karışımla pamuk kullanarak cildinizi silin. Arkasından gülsuyu ve kekikle yapılan bir tonik ile cildinizi iyice temizleyin. Bir çorba kaşığı kekiği bir su bardağı sıcak su ile demleyip soğuduktan sonra süzün. İçine, yağlı cilt için aynı miktarda, karma ve kuru cilt için iki katı gül suyu koyun. Antiseptik olan kekik ciltteki mikropları kırar, cildi temizler, canlandırır ve gözenekleri sıkıştırır. Bakım kremini sürerken yukarı doğru hareketlerle yüzünüze ve göz çevrenize parmak uçlarınızla masaj yapın. Masaj, kırışıklıkları açar ve yaşlılık etkilerini geciktirir".

Yağ karışımı ile cilt bakımı

Estetisyen Şenşafak'ın kış aylarında, kuruyan, kırılan, çabuk kirlenen saçlar için de bir bakım formülü var. Şenşafak, şu önerilerde bulundu:

"200'er gram zeytinyağı (çok kaliteli, içmelik denilen) veya daha az asitli olan susam yağı ve çörekotu yağının içine, 30'ar gram defne yağı ve portakal yağı katıp şişeyi çalkalayın. Banyodan iki saat önce saç diplerine sürüp sıcak suda ıslatılmış bir havluya sarın. Portakal yağı, yağlı saçlara iyi gelir. Saçınız kuru ise onun yerine kayısı yağı kullanın. Bu uygulamayı haftada bir kere yapabilirsiniz. Aynı karışımın içine B ve E vitaminleri içeren ampul iğneler de kırarsanız, yağlarla birlikte bakım kalitesi artar. Eğer hücreler ölmediyse, genetik değilse, bakımsızlıktan dolayı dökülen saçları da yeniden canlandırır. Yağların temizliği zor olduğu için 4-5 kez yıkamak gerekebilir. Bu arada saç tekrar yıpranır. Bunun önüne geçmek için karışımın içine bir yumurta kırabilirsiniz. Yumurtanın beyazı gözenekleri sıkıştırır. Sarısı da içerdiği vitaminlerin yanında saçı yıkarken köpürtür ve temizliğini kolaylaştırır."

Tırnaklarınız için de bir öneri

"İkiye ayrılan, kırılan, kenar etleri kalkan tırnakların bakımı için de zeytinyağı ve limon karışımı kullanılabilir. Bunları bir fincanda karıştırıp her akşam beş dakika parmak uçlarınızı içine batırın. Elinizi yıkamadan önce iki saat bekleyin. Bir süre sonra iyileşmeyi fark edeceksiniz."

1 Nisan 2007 Pazar

Kadın tiryakileri bekleyen tehlike !

Sigara içen kadınlarda stres, iştah kaybı gibi problemler görülüyor...

Sigara içen kadınlarda magnezyum eksikliğiyle birlikte sinirlilik, uyumsuzluk ve iştah kaybı gibi ciddi sorunlar görülürken; adet öncesi gerilimi de artıyor.

Sigaranın zararları saymakla bitmez... İstanbul Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği şefi Doç. Dr. Melahat Dönmez Kesim de, yapılan bir çalışmayla sigaranın bir olumsuzluğunu daha gözler önüne serdi. Buna göre; aşırı sigara tüketen kadınlarda magnezyum ihtiyacı günlük gereksinimin iki katına çıkıyor.

Magnezyum eksikliğinde; sinirlilik, uyumsuzluk, iştah kaybı, depresyon, kas krampları ve kasılmaları, kalp ritminde bozulmalar, solukluk, uyuşukluk, koroner spazm gibi belirtiler ortaya çıkıyor. Bu konuda kadınları uyaran Doç. Dr. Kesim, vücudumuzdaki kas ve sinir fonksiyonlarının yürütülmesi, kemik güçlülüğünün sağlanması ve kalp ritminin düzeninin sağlanmasında magnezyumun büyük önem taşıdığını belirtiyor. Özellikle aşırı sigara tüketen kişilerde magnezyum ihtiyacı günlük gereksinimin iki katına çıkıyor ve magnezyum olmadan vücutta enerji dönüşümü gerçekleşmiyor.

Hücre geçirgenliğinde önemli rol oynayan magnezyumun, kalsiyumun fizyolojik karşıtı olduğunu ifade eden Dr. Kesim, magnezyum eksikliğinin pıhtılaşmayı arttırıp kalp ve damar hastalıklarına zemin hazırladığını da vurguluyor. Tüm yeşil bitkiler magnezyum içeriyor. Özellikle sigara tiryakisi kadınların magnezyum açısından zengin olan muz, avokado, dil balığı ve kuruyemişleri bolca tüketmesi gerekiyor.

Spor YapmaK!

Spor yapmanız gerektiğini biliyorsunuz ve aslında gerçekten de yapmak istiyorsunuz ama, bir türlü hareket edemiyor, spor yapmak için motive olamıyorsanız;
Motivasyonu engelleyen nedenlere bir bakalım:

"Zamanım yok."
Kadınların yüzde 89'u ailevi ya da işe ilgili yoğunluklar olduğunda pes ediyor. Peki ne yapmalı? Spor salonuna gidip gitmemek konusunda kendi kendinizle savaştığınız o 20 dakikada, tartışmayı bırakıp salona gidin. Yapılan bir araştırmaya göre, egzersiz yapmanın sırrı, konu üzerinde fazlaca düşünmek yerine hemen başlamakta yatıyor.

"Beni destekleyen kimse yok."
Egzersizden kaçanların yüzde 35'i, onları destekleyen ya da onlarla spora gelecek bir kişinin olmamasından şikayet ediyorlar. Araştırmalara göre, destek gören insanlar daha düzenli egzersiz yapıyorlar. Yani egzersiz yapmaya başlayıp devamını da getirmek için en iyisi yanınıza bir arkadaş bulun.

"Evim fazlasıyla rahat."
Egzersizden kaçanların yüzde 59'u egzersiz yapmak için evden çıkmaya üşeniyorlar. Şu durumda evinize egzersiz aleti alabilirsiniz. Eve böyle bir alet
alamıyor musunuz? O zaman egzersiz video ya da dvd'lerine ne dersiniz? O da aynı işi görür!

"Çok pahalı."
İşin aslında iki yönü var: Birincisi aslında kesenize uygun bir spor salonu bulamıyorsanız bile, evde spor yapabilir olmanız, ya da yürüyüş gibi ücretsiz sporları deneyebilecek olmanız. Diğer bir nokta da şu: İleride ödeyeceğiniz doktor ve hastane faturalarının spor salonundan çok daha fazla olacağını düşünürseniz, spora fon ayırabilirsiniz.

Margarinin zararları

Reklamlar aracılığıyla “sağlıklı” olarak lanse edilen margarin koroner kalp hastalığı riskini artırıyor, bağışıklık sistemini zayıflatıyor.

Margarin kimyasal işlemler sonucunda suni olarak elde edilir. Bunun için, sıvı yağlar tereyağına benzer görünüm ve tad elde etmek üzere çeşitli kimyasal işlemlerden geçirilerek katılaştırılırlar. İlk olarak 1. Dünya Savaşı'nda cephede savaşan askerlere ucuz tereyağı sağlamak amacıyla geliştirilmiş bir yöntemdir. Ancak günümüzdeki bilimsel çalışmalar bu katı yağın insan sağlığına çok zararlı olduğunu ortaya koymaktadır.

Üzerinde tamamen bitkisel bir yağ olduğu ve 0 mg kolesterol içerdiği yazsa da, margarinler kalp damar sağlığını tehdit ederler. Herhangi bir sıvı bitkisel yağ "hidrojenizasyon" işlemine tabi tutulur ve vücud ısısında erimeye hazır hale getirilir. Bu arada içerdiği doymuş yağ oranı tereyağı ile karşılaştırıldığında daha yüksek ve daha zararlı orana yükselir. Harvard Tıp Fakültesi'de yapılan bir çalışmaya göre, tereyağı ile karşılaştırıldığında margarin yemek kadınlarda kalp hastalığına yakalanma olasılığını %53 artırmaktadır.

Margarinin zararlarını özetlemek gerekirse:

• Koroner kalp hastalığı riskini 3 kat artırır.
• Toplam kolesterolü ve LDL'yi yükseltir. (Kötü kolesterol)
• HDL'yi düşürür. (iyi kolesterol)
• Anne sütünün kalitesini düşürür
• Bağışıklık sistemini zayıflatır
• Pankreasın insülin tepkisini azaltır ve şeker hastalığına yol açar.

Doymuş katı yağ oranının fazlalığının yanında, trans-yağ asidi miktarı da oldukça fazladır. Varlığı yeni farkedilen bu yağ asitleri de damar sağlığını ciddi bir şekilde tehdit etmektedir. 2005 yılından itibaren FDA tarafından paketlenmiş her gıdanın üzerinde ne kadar trans-yağ asidi ihtiva ettiğinin belirtilmesi bir şart olarak getirilmektedir. Trans yağ asitlerinin kolesterolü dolaylı olarak artırması ile damar sertliği ve koroner kalp hastalığı gelişmektedir.
Görüldüğü gibi, her nekadar üzerinde tamamen bitkisel kaynaklı olduğu ve kolesterolsüz olduğu belirtilmiş olsa da, margarin çok zararlı bir yağdır.

© 2004 GENÇ KAL.
Uzm. Dr. Cihat Gündoğdu


Hangi yağ daha sağlıklı?

Reklâmlar kalp sağlığı için margarinleri öneriyor ama bilim adamları aynı fikirde değil! Tereyağını aklıyor, margarini yerden yere vuruyorlar. İşte doymuş-doymamış, sıvı-katı yağlar hakkındaki çarpıcı gerçekler!

Besinlerdeki yağlar sadece yüksek oranda enerji içeren makro besinler olmakla kalmayıp, hormonlar, hormon benzeri yapılar ve hücre zarlarının yapımına önemli ölçüde katılan maddelerdir. Bu nedenle yağların diyetimizden çıkartılması ya da kısıtlanması, vücut sistemlerinin işlevlerini olumsuz etkileyebilecektir. Ancak yemeklerimizde yağ kullanımının kısıtlanmaması demek, hangi yağların yararlı, hangi yağların zararlı olduğu konusunda bilinçlenmemek demek değildir.

Bu konuda modern tıp ve medya kuruluşları, bizlere bitkisel kaynaklı yağların, hayvansal kaynaklı yağlara göre daha sağlıklı olduğunu sürekli iddia etmektedir. Bunun nedeni olarak da, hayvansal kaynaklı yağların kalp-damar hastalıkları ile kanser riskini arttırdığı gösterilmektedir.

Bu iddialar, 1900'lu yılların ortalarından itibaren bütün dünyada besin tüketimini önemli ölçüde değiştirmiştir. Hatta ülkemizde bile yüzyıllardır Türk mutfağının bir parçası olan tereyağı, kuyruk yağı, iç yağı, sade yenilen ya da sebze yemeklerine katılan yağlı etler, tam yağlı yoğurt ve peynirler, artık yerini daha önce adını bile duymadığımız bitkisel margarinlere, soya ve kanola yağlarına, soyadan elde etilen yapay etlere, büyük holding kuruluşlarının ürettiği ve içine bin bir çeşit katkı malzemesi, boya ve şeker eklenmiş, buna karşılık yağı arındırılmış "light" süt ve süt ürünlerine bırakmıştır. Hayvansal yağları karşısına alan bu yeni akıma katılmadan önce, acaba kaçımız yağları A'dan Z'ye tanıyor?

Yağlar, suda çözünme özelliği mevcut olmayan organik bileşiklerdir. Yağların yapı taşları; yağ asitleri olarak bilinen, karbon ile hidrojen atomlarının birbirlerine bağlı olarak bulunduğu çeşitli uzunluklardaki zincir yapılardır.

Vücudumuzdaki depo yağlarının ve yediğimiz yiyeceklerdeki yağların büyük bir çoğunluğu, trigliserit denilen ve üç yağ asidi zincirinin, bir gliserol molekülüne bağlanması suretiyle oluşmuş yapılardan meydana gelmiştir. Yağ asitleri, aslında birden fazla şekilde sınıflansa da, konumuzla olan ilgisi dolayısıyla burada sadece onları doymuşluk derecelerine göre sınıflayacağız;

Doymuş yağ asitleri

Bir yağ asidinin bütün karbon atomu bağları bir hidrojen atomu ile eşleşmiş ise, bunlara doymuş yağ asitleri denilir. Oldukça dayanıklı yapılardır çünkü karbon bağlarının hepsi hidrojen ile dolmuştur. Bu demektir ki doymuş yağ asitleri kolay kolay bozulmazlar. Yüksek sıcaklıklara kadar ısıtıldıklarında bile yapılarını büyük oranda muhafaza edebilirler. Oda sıcaklığında katı ya da yarı katı haldedirler. Çoğunlukla hayvansal yağlarda (kuyruk yağı, tereyağı, kaymak vs.) ve tropikal yağlarda (Hindistan cevizi yağı) bulunurlar. Ayrıca vücudumuz bu yağ asitlerini karbonhidratları kullanarak yapabilmektedir.

Tekli doymamış yağ asitleri

Tekli doymamış yağ asitleri, yapılarındaki iki karbon atomunun birbirine çift bağ ile bağlı olmasından dolayı iki hidrojen atomu açığı bulunan yağ asitleridir. Vücudumuz bu yağ asitlerini doymuş yağ asitlerini kullanarak yapar ve çeşitli görevlerde kullanır.

Bu yağ asitlerinin kimyasal yapısında, çift bağın olduğu noktada bir bükülme oluştuğu için bu onların kolayca bir araya gelememelerine ve oda sıcaklığında sıvı halde bulunmalarına sebep olur. Buna rağmen doymuş yağlar kadar olmasa da dayanıklıdırlar. Yiyecek maddelerinde en çok bulunan türü oleik asittir ve zeytinyağı, badem yağı, fıstık yağı ve avokado bitkisinin yağında bulunur.

Çoklu doymamış yağ asitleri

Çoklu doymamış yağ asitleri, yapılarında iki ya da daha fazla çiftli bağ bulunan, dolayısıyla dört ya da daha fazla hidrojen atomu açığı olan yağ asitleridir. En çok bilinen iki örneği, iki çift bağı bulunan linoleik asit (omega-6 olarak da bilinir) ile üç çift bağı bulunan alfa-linolenik asit (omega-3 olarak da bilinir)'tir. Vücudumuz, bu yağ asitlerini kendisi oluşturamadığı için omega-6 ve omega-3 yağ asitlerini, besinler yoluyla dışarıdan almak zorundadır. Bu yağ asitleri "esansiyel" (zaruri) olarak adlandırılır.

Isıya ve ışığa karsı oldukça dayanıksızdırlar. Omega-6 yağlarına örnek olarak mısırözü, ayçiçeği ve soya fasulyesi yağı, Omega-3 yağlarına ise bazı tohum yağları (keten), ceviz, yumurta sarisi ve balık gösterilebilir.

Doğadaki bütün yağlar, gerek hayvansal, gerekse bitkisel kökenli olsun, tek bir tür yağ asidinden oluşmaz. Doymuş, tekli doymamış, çoklu doymamış linoleik ve çoklu doymamış linolenik yağ asitlerinin bir kombinasyonundan oluşmuşlardır.

Genellikle tereyağı, kaymak, sığır yağı, kuyruk yağı vb. hayvansal kaynaklı yağlar %40-60 oranında doymuş yağ içerirler. Bu nedenle oda sıcaklığında katı haldedirler. Kuzey iklimlerindeki bitkisel yağlar çoğunlukla çoklu doymamış yağ asitleri içerirler ve oda sıcaklığında sıvıdırlar.

Ancak tropikal ülkelerdeki bitkisel kökenli yağlar %92'ye varan oranlarda doymuş yağ içerirler. Bunun sebebi, doymuşluk derecesi artan bitki yağlarının, bitkinin yapraklarını sertleştirebilmesi ve onları aşırı sıcağa karsı koruyabilmesidir.

Yağların sınıflaması ile ilgili bu kısa bilgiden sonra, hayvan kaynaklı ve/veya doymuş yağ oranı yüksek tropikal yağların, doymamış yağlara göre daha zararlı olup olmadığı konusuna dönelim.

Doymuş yağlar düşmanımız mı?

Profesör doktor Mary Enig ve geleneksel yöntemlerle yemek pişirmeye kendini adamış bir aşçı olan beslenme uzmanı Sally Fallon birlikte yazdıkları "Nourishing Traditions" isimli kitaplarında, bazı gerçeklerin saptırıldığını ileri sürmektedirler.

Doymuş yağların bizzat damar tıkanıklığına yol açtığının hiçbir zaman bilimsel olarak kanıtlanamadığını öne süren bu ikili, şimdiye kadar otopsisi yapılan tıkanık damarlarda bulunan yağ artıklarının sadece %26'sının doymuş yağlardan oluştuğunu, geri kalanının ise çoğunlukla doymamış (bitkisel) yağlardan oluştuğunu göstermektedirler.

Doymuş yağların tüketimi ile kalp damar hastalıkları arasındaki ilişkiyi çürüten diğer bir gerçek, damar tıkanıklıklarının doymuş yağların en çok tüketildiği dönemlerde hemen hiç bulunmayışıdır. Bilindiği gibi 1900'lu yılların ortalarına kadar batılı devletlerde tereyağı, kuyruk yağı, domuz yağı, Hindistan cevizi yağı gibi doymuş yağ oranı yüksek yağlar sıklıkla tüketilmekte idi. Ancak bu dönemlerde kalp-damar hastalıkları neredeyse yok denecek kadar azdı.

Amerika'nın Harvard Üniversitesi'nde iç hastalıkları konusunda doktorasını yapmakta olan genç Paul Dudley, 1920 yılında sınıf arkadaşlarına Almanya'dan getirttiği yeni bir makineyi tanıttığında, doktor arkadaşlarının hepsi kendisine başka bir alana yönelmesini tavsiye ettiler. Bu makine, damar içindeki tıkanıkları gösteren elektrokardiyografi makinesi idi. O yıllarda hayvansal yağlar ve tereyağının son derece sık kullanılmasına rağmen damar tıkanıklığı o kadar nadir rastlanılan bir durumdu ki, genç doktor hasta bulmakta çok zorluk çekecekti.

O dönemden günümüze kadar olan zaman içerisinde Amerika'da hayvansal besinlere ve yağlara karşı başlatılan kampanyalar ile doymuş yağların diyetteki bütün yağ miktarına olan oranı %83'lerden %62'lere, kişi başına tüketilen tereyağı miktarı yılda 8 kilogramdan 2 kilograma düşmüş, kalp dostu diye tanıtılan ve çoklu doymamış yağ asitlerinden oluşan soya, mısır, ay çiçeği ve kanola yağlarının tüketimi ise %400 oranında artmıştır.

Peki eğer halk doğru olanı yapıyor ve doymuş yağ oranını diyetlerinde böylesine azaltıp bitkisel yağları tercih ediyor ise, nasıl oluyor da yüzyıl kadar önce hiç rastlanmayan bir hastalık olan kalp-damar hastalıkları, bugün %360 oranında artarak bütün Batılı devletlerin bir numaralı ölüm nedeni haline gelebiliyor?

Diyet ve yaşam şeklimizde bir şeylerin yanlış gittiği açık, ancak bu yanlışı doymuş yağlara bağlamak, Mary Enig ve Sally Fallon ikilisine göre aslında daha büyük bir yanlıştır. Bu ağır suçlamaları alan doymuş yağların vücudumuzdaki kritik görevlerine bir bakalım:
1. Doymuş yağlar, hücre zarının en az %50'sini oluştururlar ve hücrelerin fonksiyonlarına önemli ölçüde katkıda bulunurlar.
2. Doymuş yağ asitleri, iyi kolesterol olarak bilinen HDL miktarını arttırırlar.
3. Kalsiyum mineralinin etkili bir şekilde kemiklere taşınabilmesi için diyetimizdeki yağların en az %50'sinin doymuş olması gereklidir.
4. Karaciğerin, alkol ve benzeri türevlerdeki toksinlerden korunmasını sağlarlar.
5. Bağışıklık sistemini kuvvetlendirirler.
6. Esansiyel yağlardan olan Omega-3 yağlarının vücutta daha ekonomik olarak kullanılmasını sağlarlar. Doymuş yağların yokluğunda esansiyel yağların kullanım yüzdesi düşmektedir.
7. Kısa ve orta zincir uzunluğundaki doymuş yağlar, mikrop kırıcı özelliğe sahiptir. Sindirim sisteminin organlarını zararlı bakterilere karşı savunurlar.
8. Doymuş yağlar uzun sure yapısal sabitliklerini bozmadıkları için ısıtma ve pişirme işlemlerinde doymamış yağlara göre daha geç bozulurlar.
Dünya diyetlerine genel bir bakış

Eğer doymuş yağlar kanser ve kalp-damar hastalıklarının oluşma riskini arttırıyor ise, bu yağları en çok tüketen ırkların, sözü geçen hastalıklarda başı çekmeleri gerekirdi. Ancak araştırmalar ne yazık ki her zaman beklenen sonuçları vermemiş, bu sonuçlar da tatmin edici olmadığı düşüncesiyle hiçbir zaman medyaya yansıtılmamıştır.

Bunlara en güzel örnek, Eskimolardır. Kuzey Amerika yerlileri olarak bilinen Eskimoların yasam mücadelelerini, beslenme şekillerini, diş/kemik/vücut sağlığını araştıran ve belgeleyen doktor Weston A. Price, bulgularını "Nutrition and Physical Degeneration" adlı kitabında gayet güzel açıklamıştır.

Öyle ki bir günde tükettikleri toplam kalorinin yaklaşık %90'ı av hayvanları ve deniz hayvanlarından gelen yağlar olmasına rağmen Dr. Price bu ırkta ne kalp rahatsızlığı, ne diş çürüme vakaları, ne de herhangi bir kronik hastalığın belirtilerine rastlamamıştır.

Eskimolardan sonra dünya üzerinde en çok doymuş yağ ile beslenen ırklardan bir diğeri, Afrika'da Kenya'da yasamakta olan Masai kabilesinin insanlarıdır. Bu insanlar, günde 2 litreye yakın taze sağılmış süt içmektedirler. Bununla kalmayıp, bir yetişkin Masai yerlisi ortalama 1,8 ila 4,5 kilogram arası da et yiyebilmektedir. Bütün bunlara rağmen yine kalp damar hastalıkları bu ırkta yok denecek kadar azdır.

Aynı şekilde diyetlerinde tereyağı, krema, peynir, ördek yağı vb. hayvansal yağların aşırı oranda bulunduğu Fransa'nın Gaskonya bölgesinde senede 100.000 yetişkin erkekten sadece 80'i kalp problemleri nedeniyle ölürken, bitkisel yağlar, margarin ve az yağlı ürünlerde devrim yaratan Amerika Birleşik Devletleri'nde bu oran 100.000'de 315'tir.

Batılı bilim adamlarının son zamanlarda sıkça öne sürdükleri bir iddia, Akdeniz ülkelerinde kalp-damar rahatsızlıklarının çok seyrek görülmesinin nedeninin, bu ırkın diyetinde zeytinyağı ve bitkisel kaynaklı besinlerin bolca bulunduğudur. Hatta bazı bilim adamları Akdeniz halkının tamamen vejetaryen olduğunu bile öne sürmektedirler. Her ne kadar İtalyan ve Yunan mutfaklarında çeşitli sebze ve meyveler, makarna ve pastalar ve zeytinyağı bolca bulunuyor olsa dahi, bu ülkelerdeki diyet kesinlikle vejetaryen değildir.

Et ve balık sürekli tüketilmektedir; yumurtalar çeşitli soslar ve çorbalar içerisinde gizlenmektedir; sosisler, tereyağları, krema ve domuz yağları da diyette sıkça görülmektedir. Ayrıca peynir tüketimi de oldukça yüksektir. Öyle ki Yunanistan'da Girit adasında herhangi bir köylü günde ortalama 250 gram kadar keçi peyniri tüketmektedir. Keçi peynirindeki yağın %70'i doymuş yağ olduğuna göre ve ortalama bir yetişkinin günlük toplam yediği kalori 2400 kalori olarak kabul edilirse sadece peynirden sağlanan doymuş yağ, günlük toplam kalorinin %18'ine tekabül etmektedir.

Batılı devletlerde kalp ve damar sağlığı açısından bir günde yenilen doymuş yağların günlük toplam kaloriye oranını %10 ile sınırlayan bu bilim adamları, Yunanlı köylülerin sırf peynir ile bu değeri aştıklarını öğrendiklerinde acaba hala Akdeniz diyetini bitkisel kaynaklı diyetlere güzel bir örnek olarak gösterebilecekler midir?

Hangi yağlar tehlikeli?

Modern gıda şirketlerinin, tamamen ekonomik çıkarlarını düşünerek yağların tabii halinde yaptıkları değişiklikler bizlerin asıl bilinçlenmesi gereken konudur. Bu işlemlerin başında ekstraksiyon, yani hülasa çıkartma işlemleri gelmektedir.

Tohumlarda, meyvelerde, yemişlerde ve çekirdeklerde bulunan tabii yağlar, eskiden yavaş hareket eden taş sıkma makineleri kullanılarak çıkartılıyor idi. Ancak günümüzün modern teknolojisinde üretimi hızlandırmak ve arttırmak için ekstraksiyon işlemlerinde 110°C'ye varan miktarlarda ısının kullanıldığını görüyoruz. Üstüne üstlük santimetrekareye 20 tonun üzerinde basınçlarla sıkıştırma yapan makineler kullanılmaktadır ki, bu basınç, yüzeylerdeki ısıyı daha da arttıracaktır.

Bununla yetinmeyen uzmanlar tohumlarda kalan son yağ kırıntılarını da çıkartabilmek için, hegzan denilen toksik kimyasal çözücüler kullanmaktadır. Her ne kadar uzmanlar bu çözücülerin sonradan buharlaştığını söyleseler de, Prof. Dr. Mary Enig milyonda yüz birim kadar hegzanın son üründe kalabileceğini belirtmektedir.

Bitkisel rafine yağların ekstrasyonu sırasında yapılan bu iş, basınç ve kimyasal çözücü uygulamaları, onların yapısındaki doymamış yağ asitlerinin zayıf karbon bağlarını kopartarak serbest radikal oluşumuna zemin hazırlarlar. Buna ek olarak bizleri bu serbest radikallerden korumakla görevli olan ve yağda eriyen vitaminlerden E vitamini gibi antioksidanları da ortadan kaldırmış olurlar.

Bu şekilde üretilen bitkisel yağların (keten tohumu yağı, ayçiçek yağı, mısırözü yağı ve kanola yağı gibi) kanser ve beyin rahatsızlıklarına yol açabileceğine dikkati çeken doktor Enig, bizleri mümkün olduğunca soğuk sıkıştırma işlemlerinin kullanıldığı bitkisel yağları tüketmemiz konusunda uyarıyor.

Bu yağların özellikle pişirmede kullanılması riskleri katlayarak arttıracağı için doktor Enig, tropikal yağlardan olan Hindistan cevizi yağı dışındaki hiçbir bitkisel yağın yüksek sıcaklıklarda tüketilmemesi gerektiğini söylemektedir.

Ekstrasyondan sonra tabii yağlara yapılan bir diğer işlem, hidrojenleştirme işlemleridir. Özellikle bitkisel yağlara (soya, mısır, kanola vs.) yüksek sıcaklıklarda nikel oksit ve hidrojen gazı eklenmesi suretiyle elde edilen margarinler, hidrojene nebati yağlar ve kısmen hidrojene nebati yağlar bu guruba girerler.

Büyük gıda şirketlerinin hidrojenleştirmeyi tercih etmelerindeki neden, sıvı yağları katılaştırarak paketleme, saklama ve muhafaza etme kolaylığı sağlamaktır. Ancak onların cebine daha fazla para getirecek olan bu işlem, her zaman bizim sağlığımız için avantajlı olmamaktadır.

Daha önce de bahsettiğimiz gibi çoklu doymamış yağ asitlerinden meydana gelen bitkisel yağlar yüksek sıcaklıklarda bozuldukları için, hidrojenleştirme sonucu elde edilen ürün bir besinden çok, toksin gibidir. Doğada hiçbir organik benzeri bulunmayan bu maddeler, mikroskop altında daha çok bir plastik yapısına sahiptirler.

1940'lardan bu yana yapılan araştırmalarda da gösterildiği gibi hidrojenleştirme sonucu elde edilen bu yağlar kanser, kardiyovasküler rahatsızlıklar, diyabet, obezite, yüksek kolesterol ve hatta bağışıklık sistemi hastalıklarına kadar uzanan birçok sağlık probleminin kaynağı olmaktadırlar. Dikkat edilmesi gereken yiyeceklerin basında fast food lokantalarının yiyecekleri, dondurulmuş gıdalar, mikrodalga hazır besinler, paketli ve konserve gıdalar gelmektedir.

Yağların tüketilmesi hususunda hidrojenleştirilmiş yağlardan sonra dikkat edilmesi gereken bir diğer sorun, çoklu doymamış yağ asitlerinden Omega-6 yağlarının (mısırözü, ay çiçek ve soya) Omega-3 yağlarına (köy yumurtası, balık, ceviz ve keten tohumu) göre çok daha fazla tüketiliyor olmasıdır.

Omega-6 yağlarının Omega-3 yağlarına olan sağlıklı oranın 3:1 olması gerektiğini söyleyen uzmanlar, obezite ve benzeri sağlık problemlerinin çok görüldüğü Batılı ülkelerde bu oranın 20'de 1'lere kadar çıktığına dikkatleri çekmektedir.

Özet

1.Hücre zarının önemli bir kısmını oluşturan, bağışıklık sistemini güçlendiren, kalsiyumun kemiklere taşınmasını sağlayan ve daha birçok önemli işlevi yerine getiren doymuş yağlar düşmanımız değil, diyetimizin tamamlayıcı bir unsurudur.
2.Bir avuç bağımsız düşünür ve doktorun yıllar suren arşivleme ve araştırmalarında görüldüğü gibi, hayvansal kaynaklı yağları en çok tüketen bazı ilkel toplumlarda kalp-damar problemleri ya da diğer tür kronik rahatsızlıkların izine rastlanmamıştır.
3.Doymuş yağlar (tereyağı, kuyruk yağı, iç yağı, ördek yağı, hindistancevizi yağı vs.) yüksek sıcaklıklarda yapılarını bozmadıkları için yüksek ısı ve uzun süreli pişirmeye daha elverişli yağlardır. Orta derecedeki ısıların ve pişirme süresinin kullanıldığı durumlarda ise tekli doymamış yağ asitlerine sahip zeytinyağı ve fındık yağı kullanılabilir. Bitkisel yağların (kanola, mısırözü, ayçiçek, soya vb.) pişirme yağı olarak kullanılması son derece zararlıdır.
4.Her katı yağ sağlıklı değildir. Tereyağı taklidi yağlar, nebati yağlar ve işlenmiş gıdalara katılan tamamen ya da kısmen hidrojene nebati yağlar vücutta serbest radikal aktivitesini arttırarak kronik hastalıkların en belalılarına (koroner hastalıklar ve kanser) kadar gidebilecek sağlık problemlerine yol açmaktadırlar.
5.Hayvansal kaynaklı besinleri (et, süt, tereyağı, kaymak, yumurta vb.) seçerken dikkat edilmesi gereken husus, bu besinin ana kaynağının, yani çevrenin ve toprağın sağlığı düşünülmelidir. İleri modern teknolojinin tamamen sürümü ve çıkarı düşündüğü, sığırlara dolaşma imkânının bile sağlanmadığı, yeşil çimenin ve güneşin yüzünün unutulduğu, antibiyotik-hormon-ucuz tahıl üçlüsüyle çalışılan arazi ve ahırlarda yaşamakta olan hayvanların bizlere ne etinden, ne yumurtasından ne de sütünden fayda vardır. Eğer hayvansal gıdalardan korkulacak ise, işte bu hayvansal gıdalardan korkulmalıdır.

Serkan Yimsel
www.beslenmebulteni.com

Template Design | Elque 2007